HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tutuklu yargılandığı davanın duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü'nde başladı. Demirtaş duruşmaya tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi'nden SEGBİS aracalığıyla katılıyor.
Demirtaş hakkında, tutuklu yargılandığı dava kapsamında 'örgüt kurma ve yönetme', 'örgüt propagandası' ve 'suç ve suçluyu övme' iddialarıyla, 142 yıla kadar varan hapis cezası isteniyor.
Davanın bugünkü duruşmasında sözlerine açlık grevindeki milletvekilleri ve tutukluları selamlayarak başlayan Demirtaş, "Kızılay meydanında darp edilerek gözaltına alınan avukat arkadaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim" dedi.
Demirtaş, tutuklu ailelerine dönük polisin tutumunun onur kırıcı olduğunu belirterek, annelere yönelik saldırıları kınadı.
Açlık grevleri için duyarlılık çağrısı
Demirtaş sözlerine şöyle devam etti:
"Barış ve demokrasinin güçlenmesi için; sağduyunun, diyaloğun hakim olabilmesi için yapılan açlık grevleri devam ediyor. Hem arkadaşlarıma selamlarımı gönderiyorum hem de kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyorum.
'Annelerimize yönelik onur kırıcı tutumu kınıyorum'
Gebze Cezaevi önünde çocukları için oturma eylemi yapan annelerimize yönelik onur kırıcı muameleleri asla kabul etmeyeceğimizi, annelerin gözyaşlarının rengi olmayacağını hatırlatarak kınıyorum.
Aralarında dosyamı takip eden avukatların da olduğu bir grup avukat arkadaşıma Kızılay Meydanında sert bir müdahalede bulunulmuş, işkenceye varan uygulamalar yapılmıştır. Avukat arkadaşlarımı selamlıyor, kendilerine reva görülen bu muameleyi kınıyorum."
'Savcının hazırladığı fezleke 7 haziran'la doğrudan bağlantılı'
Demirtaş savunmasının devamında 15 No'lu fezleke üzerine konuşuyor:
"Bu fezlekede, 8 Nisan 2011 tarihinde, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ve toplantı, gösteri, yürüyüşleri yasasına muhalefet etmek suçlaması yöneltiliyor. Savcı 15 no'lu fezlekede, 8 Nisan 2011'de suç işlediğimi iddia ediyor. Bir yürüyüş. Peki bu fezleke yürüyüşten hemen sonra mı hazırlanmış? Hayır. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, 6 Ekim 2015'te hazırlanmış. Bu fezleke, 7 Haziran ile doğrudan bağlantılıdır. Ne hikmetse bu savcı tam 4 buçuk yıl beklemiş, 7 Haziran seçimlerinden sonra da fezleke düzenleyip Meclise göndermiş.
'Fezleke kelimesi kelimesine iddianameye dönüştürüldü'
Bu fezleke Meclis'te tartışılmadan, Anayasa'ya aykırı bir şekilde dokunulmazlıklarımız kaldırıldı. Fezleke, aradan geçen 4 buçuk yıla rağmen kelimesi kelimesine iddianameye dönüştürüldü.
'Evlerimiz basılarak kaçırılırcasına alınmamız ahlaksız bir komplo'
Ben ve milletvekili arkadaşlarımın, evlerimiz basılarak kaçırılırcasına alınmamızın, birçok fezleke ve iddianamenin tamamında olduğu gibi, hukuk ve yargı alet edilerek yapılan ahlaksızca bir komplodan başka bir şey olmadığı, bu fezlekeyle de anlaşılmaktadır.
'Erdoğan ve davutoğlu'nun yargıyı baskı altına alması sonucu savcılar harekete geçti'
Erdoğan ve Davutoğlu tarafından, bugün olduğu gibi, kamuoyuna açık bir şekilde yargının baskı altına alınması ve Hükümete yakın medya tarafından 24 saat bunun propagandasının yapılması sonucu savcılar harekete geçmiştir.
'Keşke partim erdoğan'dan bu kadar hızlı organize olabilse'
Savcı '8 Nisan 2011'de KCK bir çağrı yapmış, BDP de bu çağrının yayınlandığı gün 2 bin 600 kişiyi toplamış, sivil Cuma namazı kılmışlar' diyor. Keşke partim Erdoğan'dan bu kadar hızlı organize olabilse. Ama o kadar zorlama ki. O kadar uyduruk ki. Haftalar öncesinden medyaya da yansıyacak şekilde partimin Diyarbakır il teşkilatı çalışma yapıyor, hazırlık yapıyor. Emniyet ile Valilik ile görüşmeler yapıyor. Alana malzemeler, günler öncesinden getirilmiş.
Fakat savcı, şansını denemek için bir haber sitesinde çıkan haber üzerine ‘BDP aynı gün bu etkinliği planladı’ diyerek aleni bir komplo kurmaya çalışıyor.
'Bu savcının cemaat ilişkisi konusunda akp'lilerin açıklaması var'
Fezleke bir ciddiyetsizlik, bunu iddianameye dönüştürmek başlı başına suç. Zaten bu iddianameyi düzenleyen savcı hakkında HSK'ye yaptığımız suç duyuruları var. Cemaat ile ne kadar ilişkili olduğuna dair AKP'lilerin açıklaması var.
'Diyeceksiniz ki; ne var canım ana muhalefet partisinin genel başkanı da dövülüyor'
O gün benim grup başkanvekilim Bengi Yıldız dövüldü. Diyeceksiniz ki 'Ne var canım, ana muhalefet partisinin genel başkanı da dövülüyor, bu gayet hoş karşılanıyor', doğru. Kendi hukuk ve ahlak anlayışlarıdır.
'Aynı gün yapılan çağrı üzerine koşup toplandılar, Cuma namazı kıldılar' diye uydurmaya çalışan savcı, suçlama konusu olaydan bir hafta önce yaptığım açıklamayı da dosyaya koymuş.
'Bilirkişiye göre kendi kendime konuşmuşum, ya da ses kaydı ayıklanmış, delil karartılmış'
CD çözümü yapan bilirkişi raporunda eksiklikler var. Bu haliyle de suç oluşturan bir şey yok da, CD çözümlerine göre sanki orada ben tek başıma konuşmuşum. Herkes susmuş da sanki ben tek konuşmuşum. Polis müdürleri ne demiş, en küçük bir bilgi göremiyorsunuz. Emniyet Müdür Yardımcısıyla konuşuyorum ama bilirkişiye göre ben tek başıma konuşmuşum. Bilirkişiye göre kendi kendime konuşmuşum. Ya da CD'de ses kaydı ayıklanmış, sadece benim sesim bırakılmışsa delil karartma var demektir, CD'yi görmedim ben.
Emniyet Müdür Yardımcısı 'Biz burayı ablukaya aldık çünkü polislerimizden biri telsizini düşürdü. Telsizi bulana kadar bırakmayacağız buradakileri.' Aynen bunu söyledi. Milletvekillerine Dağkapı Meydanı’nda fiili gözaltı yapmış. ‘Olur mu öyle şey’ dedim. Yani arkadaşlarımı hırsızlıkla suçluyor. Polis memuru da Allah bilir, telsizini nerede düşürmüş.
Ben de kendisine bu hukuksuzluğu anlatmaya çalışıyorum. Bakın bunlar raporda yok.
Biz tartışırken haber geliyor, 'telsizi kaç yüz metre ileride bulduk' diye. Ablukayı kaldırıyorlar, bu defa çadır tartışması başlıyor. Ben de diyorum ki, meydanın kenarında bir park var, ne trafiği etkiliyor ne bir şeyi. Bu kez de diyorlar 'toplayın çadır malzemelerini.'
'Hiçbir merci hakikatin peşinde olmadı'
Bugüne kadar hiçbir merci hakikatin peşinde olmadı. Ne emniyet, ne savcı, ne bizi 1,5 yıldır yargılayan hakimler, ne itirazlarımızı yaptığımız AYM hakikatin ve adaletin peşinde oldu.
'Tweet atan proesör tutuklanırken, kılıçdaroğlunu yumruklayan serbest'
Bir tweet attı diye cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanan hukuk profesörleri varken, ana muhalefet partisi liderine yumruk atanlar adli kontrolle serbest bırakılıyor. Bunun amacı muhalefeti sindirmek ve korkutmaktır ama bunun işe yaramadığı son seçimde görülmüştür.
'Tüm komplolara rağmen milyonlarca insan arkamızda durdu'
Bize yapılan bütün komplolara rağmen milyonlarca insan bizim arkamızda durdu, ‘size inanmıyoruz’ dedi ve iktidara kaybettirdi.
Seçim sürecinde meydanlardakini çokça 'Öcalan’ın heykelini dikeceğiz' sözlerim olduğunu gösterdi. Hatta 24 saat yayınladılar. Ben 'Öcalan'ın heykelini dikeceğiz' dediğim günde Erdoğan'ın elinde İmralı'dan gelen Öcalan'ın iki mektubu vardı. Bu mektuplar çözüm sürecini başlatacak olan mektuplardı ve bu mektuplar üzerine çözüm süreci başladı. O dönemde AKP cenahında 'bu sefer kesinlikle barış olacak ve barışı yapanların heykeli dikilecek' şeklinde bize güvence veriyorlardı. Benim de buna atıf yaparak yapmış olduğum bir sözdür. O fezlekenin sırası geldiğinde söyleyeceklerime siz de şaşıracaksınız. Üstelik bu hususu elinde Öcalan'ın mektuplarını elinde bulunduran Erdoğan da biliyordu. Erdoğan’ın seçim sürecine eş başkanlarımız ve milletvekili arkadaşım Tayyip Temel’in ‘Kürdistan’ söylemine ilişkin söylemlerine; Kürdistan vardır biz de bu vatanın eşit ve özgür yurttaşlarıyız ve kimsenin haddine olmadığı gibi gidin buradan demeye hakkı da yoktur.
'O sözün patenti de bana ait değil, bir hükümet yetkilisinin kullandığı cümledir'
Söylediğim ve yaptığım her şeyin altında makul ve meşru sebepler vardır. Ben daha ‘Öcalan'ın heykelini dikeceğiz’ dediğimde, Erdoğan'ın elinde Öcalan tarafından yazılmış iki mektup vardı. Çözüm sürecini başlatan mektuplar.
Çözüm süreci de kısa bir süre sonra başladı. Ben o konuşmayı yaparken, ellerinde Öcalan'ın bir posteri var diye 15-20 kişilik bir genç grubunu kıyasıya dövüyordu polisler. Ben de, hem mektuplardan haberdardım hem de Erdoğan'ın verdiği cevaptan. Ve Ankara'da şu konuşuluyordu, bu defa barış çok yakın ve bu barışı gerçekleştirecek olanların heykeli dikilecek. Aslında sözün patenti de bana ait değil. Bana çağrışım yaptıran şey, bir Hükümet yetkilisinin kullandığı cümledir.
'Ne polis, ne savcı, ne hakim hakikatin derdindeydi'
Ne evimizi basan polisler, ne savcılar hakikatin derdindeydi. Ne de hakimin umurundaydı hakikat. Ne de bir buçuk yıldır bizi yargılayan mahkeme heyetinin. Ne AYM'nin böyle bir derdi vardı. Kimse hakikatin, adaletin peşinde koşmadı.
Polis yasa dışı bir şekilde çadır malzemelerini götürdü. Biz de alandan ayrıldık. Ne yürüyüş var ne slogan var. Hiçbir şey yok ama 15 sene hapis cezası isteniyor.
Havuz medyasının bir gazetecisi TV'de ‘Demirtaş, örgütün kongresinin 21 no'lu elemanı’ diyor. Avukatım programın yapımcısına ulaşmak istiyor ama bağlamıyorlar. Gece gündüz algı oluşturmaya çalışıyorlar.
'İnsanın içi acıyor, yargı nasıl bu hale gelebilir'
Benim bu yargılamlarda ki savunmalarım bir adalet ve umut beklentisi değildir. Bir adalet mücadelesidir. Tarihsel sorumluluğum gereğidir. Ben hiç tahliye talep etmedim, etmeyeceğim de. Ama mahkeme heyeti olarak tutukluluğuma devam kararı verirken işte bu fezlekelere, bu CD çözümlerine atıf yaptınız. Yalan, iftira, komplo. Başka bir şey yok. İnsanın içi acıyor, yargı nasıl bu hale gelebilir diye.
'Davutoğlu bizi milletvekili kimliğimizle cezaevine gönderen başbakandır'
'Büyük ve ünlü akademisyen ve siyasetçi, Ortadoğu'da barışın mimarı kişi'nin sözlerinden alıntı yaparak devam edeyim, Ahmet Davutoğlu ki, kendisi Türkiye'nin bu hale gelmesinden de sorumludur. Tutuklandığımızda başbakandı, bütün bu kararların altında da imzası vardı. Bugün de kendince muhteşem tespitler yapan Davutoğlu'ndan dinleyelim, yargı ne haldeymiş. Bu hale getirenlerden biri de kendisi değilmiş gibi: 'Hukuk güç biriktirme arası değil, gücü denetleme alanıdır.'
Bunları söyleyen, siyasi tarihimizin en büyük hukuksuzluğuna imza atan başbakanlardan biri. 'Milletvekillerinin yasama süreci içindeki etkinliği güçlendirilmelidir' diyen Davutoğlu, bizi milletvekili kimliğimizle cezaevine gönderen başbakan olarak tarihe geçmiştir.
'Davutoğlu, bir yazı yazmakla bu vebalden kurtulamaz'
Ahmet Davutoğlu, yargının ne hale geldiğini beyan etmek zorunda kalıyor. Biz söyleyince tarafız da bu da mı taraf? Ahmet Davutoğlu da mı terörist? O da mı yargıya düşman? O da mı vatan haini? Hayır. Bizi öyle ilan ettiniz de, ona ne diyeceksiniz? Yargı konusunda durum dediği gibidir ama öyle bir iki yazı yazmakla da bu vebalden kurtulamaz.
'Mustafa Şentop bu dormülün mucididir'
Dokunulmazlıkların kaldırılması tartışılırken bizim teklifimiz, Meclis iç tüzüğündeki usule uygun kaldırılmasıydı. Ama Davutoğlu, ‘Bu çok uzun sürer, başka bir formül bulalım’ dedi. Mustafa Şentop bu formülün mucididir. Bugün bizim seçilmiş milletvekili olarak hapiste olmamızın sebeplerinden biridir Mustafa Şentop. Eminim ki, o da Davutoğlu gibi ileride 'Biz o dönemler çok yanlışlar yaptık' diyecektir de, anlam ifade etmeyecektir.
'Kılıçdaroğlu'na saldıranlar toplum korksun diye serbest bırakıldı'
Bir tweet attı diye gece yarısı profesörlerin evini basıp tutuklayabiliyorlar, ama ana muhalefet partisi liderini linç ederek öldürmeye çalışanları adli kontrol şartıyla serbest bırakıyorlar. Neden? Toplum korkuyu iliklerine kadar hissetsin diye. Peki başarılı olunuyor mu? Bunu son seçimler ortaya koydu.
'Bu gidişat iyi bir gidişat değildir'
Beni buraya atmanızın sebebi buydu. Yüksekdağ'ın ve tüm arkadaşlarımızın içeri atılmalarının sebebi buydu. Amacınız seçimlerde etkimizi kırmaktı. Ama ne halkımız ne de partimiz boyun eğdi. Sandıkta da halk dersini verdi. Seçimden sonra siyaset de yargı da yeni bir değerlendirme yapmak zorundadır. Bu gidişat iyi bir gidişat değildir. Ülke artık Anayasasızlık ve hukuksuzlukla yönetilemez. Bunu defalarca söyledim.
'Savunma yapma nedenim adalet beklentisi değil, adalet mücadelesidir'
Irkçılığı, faşizmi, baskıyı, zulmü, otoriterliği halk sandıkta silip süpürecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Benim savunma yapma nedenim adalet beklentisi değil, adalet mücadelesidir. Savunma yapmam ülkede adaletin, yargının ve hukukun üstünlüğünün güçlenmesi içindir. Halkıma ve kamuoyuna duyduğum sorumluluğun gereğidir.
'Erdoğan biz yargılanmadan meydanlarda hüküm kurmaya çalıştı'
Size (mahkeme heyeti) doğrudan bir talimat gelmese de kamuoyunda oluşturulan algı, bir baskı kurma yöntemidir.
Son seçimlerde, AKP Genel Başkanı meydan meydan dolaşarak benim videolarımı izletti. Beni yargılamaya, hüküm kurmaya çalıştı. Hatta bazı AKPli belediyeler, yol kenarına koydukları dev ekranlarda bizim videolarımızı 24 saat izletti. Sesli. Gelen geçen izlesin diye. Daha biz yargılanmadan, kamuoyunda mahkumiyet algısı oluşması için.