Ana içeriğe atla

Mesud Barzani: Türk ordusunun desteklediği gruplar Kürtleri öldürüyor

Mesud Barzani: Türk ordusunun desteklediği gruplar Kürtleri öldürüyor
Kürt lider Mesud Barzani, Güney Kürdistan’daki referendum sürecini, Irak’ın içinden geçtiği kaosu ve Türk devletinin ordusu ve güdümündeki cihatçı çetelerle Rojava topraklarına karşı gerçekleştirdiği işgal harekatında işlenen suçları The Independent Arabia gazetesinden Gazeteci Advan el-Ahmari’ye değerlendirdi.
posted onFebruary 22, 2020
noyorum

Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölge Yönetimi eski Başkanı ve Kürdistan Demokrat Parti Genel Başkanı Mesud Barzani, Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölge Yönetimi’nin referendum sürecini, Irak’ın içinden geçtiği kaos halini ve Batı Kürdistan’a (Rojava) Türk devletinin ordusu ve güdümündeki cihatçı çetelerle Batı Kürdistan’a (Rojava)  yaptığı işgal harekatında işlenen suçları The Independent Arabia gazetesinden Gazeteci Advan el-Ahmari’ye değerlendirdi.

Başkanlık döneminin sona ermesi ve uzatmayı reddetmesi ardından şu an ne ile meşgul olduğuyla ilgili el-Ahmari’nin sorusunu yanıtlarken Kürt Lider Mesud Barzani şu ifadeleri kullandı: “Ben bir Peşmergeydim ve Peşmerge kalmaya devam edeceğim.”

“BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN MÜÇADELESİ DEVAM EDİYOR”

Kürt lider Mesud Barzani’nin Independent’ten Advan el-Ahmari’ye verdiği röportajı şu şekilde:

Kürdistan'ın Onursal Başkanı Mesud Barzani için bağımsızlık rüyası, İran topraklarında (Doğu Kürdistan) kurulan ve yalnızca 11 ay varlığını devam ettirebilen Mahabad Kürt Cumhuriyeti fikrinin ortaya çıkışından beri devam ediyor, bu doğru mudur?

Evet, bu doğru. Bu konuda ABD’li diplomat William Eglin tarafından kaleme alınan ‘Mahabad’ isimli bir kitap bulunuyor. Fakat asıl adı o değil, Kürdistan Cumhuriyeti’ydi. Ancak ülkesinin Dışişleri Bakanlığı ismi Mahabad Cumhuriyeti olarak değiştirmeye zorladı. Bağımsızlık, diğer uluslar gibi Kürt milleti için de doğal bir haktır. Bazı Kürtlerin bu hakkı reddetmesine şaşırıyorum. Bu doğal bir hak ve her Kürt bu hakka kavuştuğu günü görmek ister.

BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU VE WASHINGTON’A DAİR HAYAL KIRIKLIĞI

Referandum sona erdiğinde Kürtlerin ezici bir çoğunlukla bağımsızlık istediği sonucuna varılmasını büyük bir zafer kabul eden Barzani, “Referandum sonucunda Kürtlerin yüzde 93’ünün ‘evet’ oyu kullandı. Bu büyük bir zaferdi. Açıkçası bu gerçek şahsen beni çok şaşırttı. Kürtlerin büyük bir yüzdesinin referanduma ‘evet’ oyu vermesini beklemiyordum. Temeli atıldı. Sonraki aşamayı koşullar belirleyecek. Ne bu nesille ne de gelecek nesillerle yeni bir referandum gerçekleştirmeyeceğiz” dedi.

- Bağımsızlık hakkındaki düşünceniz nedir?

Referandumun hedefi doğrudan bağımsızlığı ilan etmek değildi. Ancak amaç, tarihte bir kez bile olsa Kürdistan halkına görüşünü dile getirmesine olanak sağlamaktı. Çünkü birçok kişinin Kürt halkının istekleri ve ezici çoğunluğun tutumu hakkında şüpheleri vardı. Elbette ki referandum, bağımsızlık için temel adım ve bir köşe taşıdır.

Barzani, röportajda açıkça, ABD’nin, ilginç bir şekilde referandum öncesinde tarafsız kalacağını açıklayıp referandum yaklaşıp bir gerçek haline geldiğinde Bağdat’taki federal otoritenin yanında yer almasıyla Kürt halkını hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.

ABD’LİLER HİÇ BAĞIMSIZLIĞA DESTEK SÖZÜ VERMEDİ

Kürdistan'ın onursal Başkanı Mesud Barzani, sözlerine, “Dürüst ve içtenlikle cevap vereceğim. ABD’liler, bize hiçbir zaman Kürdistan'ın bağımsızlığını destekleyeceklerine dair bir vaatte bulunmadı. Referandum konusunu ilk dile getirdiğimizde itiraz etmeyip tarafsız bir tutum sergileyeceklerini söylediler. Ancak referandum gerçekleştiğinde fiili olarak Bağdat yönetiminin tarafında yer aldılar. Beklediğimizin aksine tarafsız bir tutum sergilemediler. ABD’den kesinlikle böyle bir tutum beklemiyordum. Referandumun doğrudan bağımsızlık ilan etmek olmadığını onlara açıklamış olmamıza rağmen tarafsız bir duruş sergileme vaatlerini ihlal ettiler. Fakat Bağdat ile siz ve Birleşmiş Milletler’in (BM) gözetiminde müzakereler gerçekleştireceğiz, onlara gerekli süreyi tanıyoruz dediler. Fakat onlar Bağdat ve başka bölgelerdeki fırsatlardan istifade ederek genel bir seferberlik ilan etmeye çalıştılar ancak Allah’a şükürler olsun ki başarısız oldular” diyerek devam etti.

- Körfez ülkelerinin referandum konusundaki tutumu nasıldı?

Genel olarak Arap ülkelerinin, özellikle Körfez ülkelerinin konumu için çok minnettarım. Onların tutumu, olumlu ya da tarafsız olmasını beklediğimiz ülkelerin duruşlarından daha onurluydu. Körfez ülkelerinin konumu insancıl, makul ve dengeliydi.

Bağdat’a tavsiyemiz Irak şehirlerindeki çalkantılara rağmen Erbil’de sükûnet hâkim. Kürtler, devam eden projelerle övünüyor. DAİŞ ve Haşdi Şabi saldırıları nedeniyle muzdarip oldukları acılar hakkında konuşuyorlar. 2014 yılında DAİŞ, 2017’de ise Haşdi Şabi birlikleri Kerkük’ü işgal etmişti. Barzani'ye bölgesinin neden bu kadar sakin ve güvenli olduğunu sordum.

- Hakim olduğunuz bölge nasıl bu kadar sakin ve güvenli?

Bağdat’a diğer şehirlerin yararlanabilmesi için kendilerinin denetimi altında bölgenin deneyimini paylaşmaya hazır olduğunu bildirdik. Yaptıklarımız ve elde ettiğimiz tüm başarıları kazanmamıza yardımcı olan en önemli şey, Kürdistan’da bir iç uzlaşının oluşuydu. Bu, Irak'ın diğer bölgelerinde de uygulansaydı, hepsi Kürdistan gibi olurdu. Ancak Bağdat bizi dinlemeyi reddetti. Referandum öncesi ve sonrası bölgenin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluk, terörizm. Bugün bile bununla mücadele ediyoruz. Arap bölgesi ve Ortadoğu'daki kaos, iktidar dengesizliği, devam eden müdahaleler ve ekonomik durum gibi başka zorluklar da mevcut. Hepsi büyük zorluklar, ama bizi engellemeyecek.

- Bağdat’ın faydalanmasını istediğiniz bölgenin deneyimi nedir ve terör endişesini nasıl giderdiniz?

Allah’a şükürler olsun ki Kürt halkı Peşmerge güçleri ile büyük bir işbirliği içine girdi. Teröristler bölgede tek bir terör üssü veya hücresi kurmakta başarısız oldu. Tüm bu çabalara rağmen sızma girişimleri olduğu görülüyordu. 2014 yılında DAİŞ’in Irak’a girişinin ardından bin 50 kilometre uzunluğunda bir cephede aleni bir savaş söz konusuydu.

- DAİŞ ve Haşdi Şabi’nin Kürt dokusuna neden nüfuz edemedi?

Peşmerge güçlerinin kahramanca direnişi, DAİŞ ve Haşdi Şabi’nin bunu yapmasına engel oldu. Sizi savunacak güç olmadığında kendinizi savunmanız gerektiğini öğreniyorsunuz. Peşmerge olmasaydı, durum şimdi çok daha farklı olacaktı.

DAİŞ’L SAVAŞ VE SALDIRININ SIRRI

Terör örgütü DAİŞ’in çözülmesi en zor bilmecelerden biri olmaya devam ediyor. Hangi bölge ya da ülkeye saldıracağının belirsiz olması, arkasında onu yöneten ve kendisinden faydalanan ülkeler bulunduğu konusunda genel bir izlenim veriyor. Barzani’ye bu durumu sordum.

- Kürdistan bölgesindeki Peşmerge güçleri bu örgütün yüzlerce üyesini yakalayıp öldürdü. Peki, bulmacayı çözebildiler mi?” 

Bazı bölgelerde arkalarında cesetler bırakıyorlardı. O cesetlerin yüzleri içlerinde, dünyanın en doğusundan en batısına en kuzeyinden en güneyine kadar farkı uluslardan insanlar bulunduğunu gösteriyordu. Bu çözmeye çalıştığımız bir sır. Kesinlikle DAİŞ’e yardım eden ülkeler var. Ancak kim olduklarına dair elimizde herhangi bir kanıt yok. DAİŞ’e birden çok ülke kolaylık ve yardım sunup, yönetiyor. Bölgeye yönelmesi bir tesadüf değil, bir plan dâhilinde emir ve direktifler söz konusu.

DAİŞ’la mücadele konusuna geçmeden önce Erbil ve Süleymani’ye arasındaki farklılık hakkında konuştuk. Barzani bu farklılığı sağlıklı ve demokratik bir durum olarak değerlendiriyor. Ortada bir anlaşmazlık olduğunu itiraf eden Barzani ancak stratejik konularda bir vizyon, bir parlamento ve bir hükümet olduğunu söylüyor. Partisel rekabet, etki ve benzeri konuların oldukça doğal olduğuna dikkat çekti. “Peki, bu yolsuzlukla mücadeleyi etkiler mi?” şeklindeki sorumu Kürt Lider, “Yolsuzluk, elbetteki diğer ülkeler gibi bölgede de yaygın durumda. Ancak yakın bir dönemde, mali ve ekonomik reformlar yasası Parlamento'da kabul edildi. Bu, Kürdistan'daki yolsuzluğu ortadan kaldırmak için bir yol haritası. Hükümet bunu uygulamaya koydu. Yasa kabul edilmeden önce bile bu alanda ciddi adımlar atılmıştı. Bu konuda oldukça iyimseriz” şeklinde cevapladı.

SAVAŞ CEPHESİNDEKİ KÜRT KADINLAR

- 2014’te bu zamana kadar geçen yıllarda özellikle de Haşdi Şabi saldırılarının yoğunlaştığı ve bölgeye girmeye çalışıldığı 2017 yılında Arap dünyasının tarihinde bulunmayan, yeni bir durum ortaya çıktı. Topraklarını korumak için silah taşıyan Kürt kadın güçlerle ilgili birçok fotoğraf servis edildi.  Başkan Mesut Barzani bu bölgedeki kadınların rolü ve gücü hakkında konuşacak olursa, bunu nasıl tarif eder?

Kürtlerin kurtuluş hareketinde kadınların rolü sadece şimdi değil Eylül devriminde de gerçekten onur verici bir durum. -Eylül devrimi 11 Eylül 1961 tarihinde Mustafa Barzani liderliğinde başlatılmış, kayıtlara en uzun ve büyük devrim olarak geçmişti. Bölgeye yayılan bu devrim tüm ulusal ve dini bileşenleri kapsıyordu. Kürt kadınlar, çocuklar için anne, baba, öğretmenlikten çiftçiliğe varana kadar birçok alanda rol oynamışlardı.- Anne, baba rolüyle çocuklarını büyütüp yetiştirmeye çalışırken bir diğer taraftan çabalarıyla cepheye erzak gönderiyordu. Kadınlar olmasaydı birçok erkek mücadeleye devam edemez ve savaşamazdı. Durum değişti. Toplum gelişme kaydetti. Kürt kadınlar, DAİŞ’le mücadelede onurlu bir rol oynayarak onlara karşı savaş verdi ve kazandı.

- Peki, kadınlar bu gücü nereden aldı?

Kürt kadınlar, sorunun bizim için bir ölüm kalım savaşı olduğunun farkına vardı. Toplumun tüm kesimleri, özellikle de Peşmerge, bu kahramanca direniş olmasaydı ve DAİŞ bu bölgenin kontrolünü ele geçirseydi ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırdık.

- Haşdi Şabi’nin Kerkük’e saldırı emrini kim verdi?

ABD’nin hayal kırıklığına uğratması ve Irak ordusuna DAİŞ ile savaşmak amacıyla verdiği silah ve Abrams tanklarının Haşdi Şabi tarafından kullanımı konusunda sessiz kalması nedeniyle çok üzgün olduğu görülen Mesud Barzani, bu tankların Kerkük'teki Kürtlere saldırmak için bir araç haline geldiğini belirtti. Barzani, “Açıkçası, Haşdi Şabi, ABD silahları ve Abrams tanklarını kullandı. İran ise Kerkük'e yönelik saldırıya öncülük etti” dedi. Yeni Irak seçim yasasında bireylerin aday gösterilmesi hakkında yorumda bulunan Barzani, eski yasanın daha iyi olduğunu söyleyerek, yaklaşan seçimleri boykot etme konusunun uzak bir ihtimal olmadığını ifade etti.

- Güncel olaylara ve genel gidişata nasıl bakıyor, bunlara ilişkin çözümü nasıl görüyorsunuz?

Herhangi bir hükümetin ilk önceliklerinden biri vatandaşlara güvenlik ve hizmet sunmaktır. Bu koşullar, insanların ayaklandığı Irak bölgelerinde uzun süredir yerine getirilmedi. Evinden çıkan vatandaşlar geri dönemezdi. Kaçırılır, öldürülür ve kimse cesedinin nereye atıldığını dahi bilmezdi. Elbette bu durum böyle devam edemez. Halk hareketi, vatandaşların ekmeğe ulaşma ve hizmet alma haklarını talep edebilir. Taleplerini destekliyoruz ama bir notumuz var: Yolsuzluktan sorumlu olan fırsatçıların sıyrılmasına izin vermeyin. Gerçi bence ayaklanmalar yeterince bilinçliydi. Buna izin vermediler.

TEVFİK ALLAVİ’NİN BAŞARI ŞANSI

Barzani, Irak’ın yeni Başbakanı Muhammed Tevfik Allavi'nin saygıdeğer bir insan ve Bağdat'ta iyi ve tanınmış bir aileye mensup olduğunu söyledi. Allavi’nin görevinin zor olduğuna dikkat çeken Barzani, “Devlete bağlı olmayan silahlı ve yasa dışı grupların varlığı ışığında ne o, ne de bir başkası başarılı olabilir” dedi.

- Allavi’nin yanında mısınız, yoksa karşısında mı?

Bu sorunun cevabı, onun rolüne, performansına ve bölgedeki durumu anlamasına bağlı. Bunu şimdi bilemeyiz. Ona saygı duyuyoruz. Bağdat'ta yeni hükümeti kurma konusunda onunla müzakere eden bir heyet var ve bu da onun pozisyonuna bağlı. (Hizbullah lideri) Hasan Nasrallah'ın Yalanı ve Barzani'nin ABD güçlerinin çıkarılması hakkındaki görüşüHizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Ocak ayında televizyonda yaptığı bir konuşmada, Barzani’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile bir araya geldiğini ve bu esnada Barzani’nin ellerinin korkudan titrediğini söylemiş, Barzani’nin DAİŞ’e karşı savaşta Süleymani’den yardım istediğini iddia etmişti. Barzani, Nasrallah’ın bu ifadelerine ilişkin, “Nasrallah’ın söyledikleri uydurulmuş ifadeler. Konuşması sırasındaki oyunculuk performansı başarısızdı” dedi.

“ABD GÜÇLERİNİN VARLIĞI GEREKLİ”

Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından, ABD kuvvetlerinin Irak’tan çıkarılmasına ilişkin Irak Parlamentosu’nda yapılan oylamaya karşı çıkışlarına ilişkin Barzani şu yorumda bulundu: “ABD bir süper güç. Kim ne derse desin onsuz üstesinden gelemeyeceğimiz konular var. 2011'de ABD kuvvetlerinin Irak'tan çıkışına karşıydım ve ülkenin büyük bir bölümünde terörizmin kontrolüne dair beklentilerim gerçekleşti. ABD kuvvetleri kalsaydı, DAiİ, Irak ordusuna karşı tüm bu zaferleri elde edemez ve bölgeyi tehdit edemezdi. Şimdi de ABD ve İran arasındaki bu çatışmadan sonra ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik talep duygusal zeminlere ve galip gelme arzusuna dayanıyor. ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin varlığı Irak’ın güvenliği ve geleceği için esastır. Şimdi de ABD kuvvetleri ülkeden ayrılırsa, tüm koalisyon güçleri de ayrılacak, hiçbir ülke burada kalmayacak. 6 ay sonra ise DAİŞ öncekinden daha da güçlü olarak geri dönecek. Bu nedenle, bir halkın ve bir ülkenin kaderi galip gelme arzusu uğruna hafife alınmamalıdır. Bu yüzden ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik yapılan oylamaya karşı çıktık. Oy vermedik. Şu anda ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli.”

“ROJAVA KÜRTLERİ ABD’YE OLAN İNANCINI KAYBETTİ”

Mesud Barzani, ABD güçlerinin kalması gerektiğine olan inancına rağmen ABD’nin Rojava’daki çelişkili durumundan dolayı şaşırdığını gizlemiyor; “ABD’nin Rojava Kürtlerinden ne istediğini anlamayı umuyorum. Eğer onları koruma konusuna bağlı iseler bu iyi ancak gördüğümüz şeyler istikrarsızdı. Bu konuda şüpheler var. Rojava’daki Kürtler, ABD'ye olan inancını büyük ölçüde kaybetti. Şimdi bu güveni tekrar oluşturmaya çalışıyorlar ve bu da zaman alacak”

İRAN VE IRAK’TAKİ MÜDAHALELERİ

- İran Irak'ı neden kontrol ediyor?

2003'te Saddam rejiminin düşmesinden sonra Iraklıların gönüllü birlik ve federalizm temelinde bir devlet kurmaları Irak için altın bir fırsattı. Hepimiz bunun için çalıştık. Ancak en büyük hata, Aralık 2002'de Londra konferansında üzerinde anlaştığımızın aksine ABD’lilerin rollerini ‘kurtarıcıdan işgalciye’ doğru değiştirmesi oldu. ABD’nin 2011'de ayrılmasından sonra arkasında bıraktığı büyük boşluğu İran doldurdu. Doktrin kuralı ve tarihsel bağlılık sayesinde İran’ın Irak'ta büyük etkisi oldu. Irak'ın İran ve diğer komşularla normal ilişkileri olabilir ancak Iraklılar herhangi bir ülkenin vesayetini reddetmelidir.

- İran’ın Irak’ı kontrolünün sebebi ülkedeki kendisine sadık milislerin varlığı mı?

DAİŞ girdikten sonra neredeyse tüm ülkeyi tehdit etti. Merci-i taklid’den gelen bir fetva sonucu birçok Şii genç Haşdi Şabi’ye gönüllü olarak katılmak için birbiriyle yarıştı. Birçoğu öldürüldü, diğerleri ise cesaretle direndi. DAİŞ’in yenilmesi ve zayıflamasının ardından belirli bir liderle bağlantılı birleşik bir güç yoktu. Bazıları bu fırsattan yararlandı ve silahlı gruplar oluşturdu. DAİŞ’e karşı savaşta şehitler verdikleri için Haşdi Şabi’ye saygı duyuyoruz. Ancak Haşdi Şabi kisvesi altında faaliyet gösteren, ülkenin tüm yeteneklerini kontrol eden çeteler ve mafyalar oluşturan bir bölüm var. Vatandaşlara şantaj yapıyor ve herhangi bir yeniden inşayı ve kalkınmayı engelliyorlar. Bu bir felaket.

“BAĞIMSIZLIK HAKKIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ”

- Şarku’l Avsat’a verdiğiniz röportajda, İranlı yetkililerin referandumdan önce sizinle görüştüğünü ve kibar olduklarını söylediniz. Aynı zamanda açıklamaları uyarılar ve tehditler de içeriyor. Bu iki dilden hangisini ciddiye alıyorsunuz?

Referandum doğal bir haktır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Irak devleti kurulduğunda Irak, Araplar ve Kürtler arasındaki ortaklık temelinde kuruldu. Kürtler, Musul’un doğusuyla ilgili referandumda, Araplarla ortak bir Irak hükümeti kurma temelinde Türkiye'ye değil Irak'a katılma yönünde oy verdi. Ancak vatandaşlık bile alamadık, ortaklık da yoktu. 2003’te Saddam rejiminin devrilmesinin ardından gönüllü bir birlik temelinde yeni fırsatı değerlendirmek ve tüm vatandaşların haklarından eşit yararlandığı ve görevlerini yerine getirdiği yeni bir Irak inşa etmek için Bağdat’a gittik. Kürt Parlamentosu yeni Irak'ın bu temelde inşa edilmesi gerektiğine karar verdi ve tüm bu girişimler başarısız oldu. Bağdat'taki ortaklığımızın reddedildiği ve elbette tabiiyetimizin reddedildiği inancına vardık. Kürt halkının ne istediğini herkesin bilmesi için referandum yapacağımızı söyledik. Sizinle müzakerelere giriyoruz, gerekli zamanı veriyoruz ve acele etmiyoruz ancak ortaklığı reddettiğiniz sürece, başka bir çözüm yoktur. Kardeş olmalıyız ama herkesin kendi evi var ve Bağdat derinliğini koruyor. Ancak fırsattan istifade ettiler. Baskılar bekliyordum. Beklemediğim, bir Kürt grubun en büyük ihaneti yapmasıydı. Bu nedenle, tüm tehditler doğaldı ve onunla yüzleşmeye hazırdık. İranlılar ve diğerleri bizimle temasa geçti ancak çok geçti. Hatta ABD’liler bile işin başında bunun bir baskı kozu olduğunu düşündü. Fakat bu mesele bizim için kaderi bir görevdi. Bu bizim hakkımız, ona bağlıyız ve vazgeçemeyiz. Ancak bu, hemen yarın bağımsızlığımızı ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor. Yarından sonraki gün veya bir ay sonra olabilir ancak bu hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.

“İRAN’IN TUTUMU KABUL EDİLEMEZ”

- İran tehdidi veya İran diplomasisinden hangisini ciddiye aldınız?

Bize “Bu sizin hakkınız ancak şu an koşullar uygun değil. Anlamanız gerekir” dediler. Fakat bizi sınır dışı etme, katliam, öldürme ve haklardan yoksun bırakma ile tehdit etme ve ayrılıkçı olduğumuzun söylenmesi tabi kabul edilemez. Bana gelenler arasında İranlılar da vardı ve benimle nazik bir dille konuştular. Televizyonda söyledikleri ise, bu onların işi. Herhangi bir kişi veya ülkenin beni tehdit etmesini kabul edemem. Tehditleri zamanında ciddiye aldık. Ama ihanet olmasaydı, tehditlerin herhangi bir değeri yoktu. Kürt lider, ‘ihanet’ ifadesi ile Kürt grupların Haşdi Şabi’nin Kerkük şehrine girişini kolaylaştırmasını kast etti. Barzani ayrıca ABD, İran ve diğerlerinin bölge topraklarını bir savaş alanı haline getirmemesini umduğunu da dile getirdi.

“SÜNNİLER IRAK KUVVETLERİ ARASINDA KAYBLOLDU”

Mesud Barzani, Saddam rejiminin düşmesinden sonra Sünni mezhebine mensup kişi ve liderlere giderek, kendileri için bir federasyon kurmalarını tavsiye etti ancak bu olmadı. Iraklı Sünniler de sonuçların onlara karşı olumsuz olması nedeniyle hayal kırıklığı yaşadı.

- Sünnilerin Anbar da dahil olmak üzere bölgelerinin bağımsızlığını talep etmeye hazırlandığı yönündeki haberler için görüşünüz nedir?

Sünniler rejimin çöküşünden sonra siyasi süreci boykot ederek büyük hata yaptı. Bu büyük bir hataydı. Onları üç kez Erbil'e davet ettim ve bir şeylerin değiştiğini, dünyanın, bölgenin ve Irak’ın değiştiğini açıklamaya çalıştım. Yeniden düşünmelerini istedim. Fakat hala eski kültürün etkisi altındaydılar. Anayasa hazırlandıktan sonra, herkes, zenginliğin ve gücün adil bir şekilde dağıtıldığı temeliyle federalizme ikna olmuştu. Hatta Şiiler başlangıçta anlaşmaya vardı, Sünniler reddetti.  Bunun ardından denklem değişti. Sünniler iki hata yaptı. Bunlardan ilki Saddam’ın devrilmesinden sonra siyasi süreci boykot etmekti. Diğer en büyük hataları ise anayasayı hazırladıktan sonra federalizmi reddetmeleriydi.

- Onları şu an bölgelere çağırmanın geç bir adım olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle bununla ilgili karmaşık durumlar var.

“SİLAHLI GRUPLAR TÜRK ORDUSU DESTEĞİYLE KÜRTLERİ ÖLDÜRÜYORLAR”

- Türkiye ve DAİŞ arasında doğrudan bir ilişki olduğuna, DAİŞ unsurlarının Kürt unsurları bölgeden çıkarma veya Türkiye adına savaşması için Kürt bölgelerine geçişini kolaylaştırdığına dair iddialar var. Financial Times da dahil olmak üzere bazı Batı merkezli gazeteler, DAİŞ’in bölgede petrol ticareti yaptığı ve Türkiye’ye kaçak yollarla soktuğunu iddia etti.  Terör örgütüne karşı savaştığınızda bu ilişkiyi gördünüz mü?

DAİŞ ile savaşımızın ilk yıllarında, örgüt saflarında ölenler olduğunda aralarında farklı milletlerden unsurlar olduğunu fark ettik. Kuşkusuz ki çoğu Türkiye sınırından Suriye’ye geçip ardından Irak’a geliyordu ya da diğer ülkelerden deniz yoluyla Suriye'ye giriyorlardı. Aslında, Türkiye'nin bu sınırları tam olarak nasıl kontrol edebildiğini ve onların sızmasını nasıl önleyebildiğini bilmiyorum. Belki de hükümetin bilgisi olmadan misyonu kolaylaştıran gruplar vardı ama Türkiye üzerinden giriyorlardı. Bugün Rojava'da, Türkiye'ye bağlı silahlı gruplar var. Çoğunun Suriyeli olduğuna yemin edebilirim. Onlar, Türk ordusunun desteğiyle Kürtleri öldürüyor. Özellikle de Afrin’de.

- Bu konuda ne yaptınız?

Buna itiraz ettik ve silahlı grupların eylemleri konusundaki tutumumuzu Türkiye'ye aktardık.

BARZANİ-SADDAM GÖRÜŞMESİ

Birçok defa Mesud Barzani ile idam edilen Irak’ın eski cumhurbaşkanı görüştü, Saddam’ın kişiliğindeki değişiklikten bahseden Kürt lideri Barzani, “ fark 180 dereceydi. Hükümetin resmi heyetine başkanlık ettiğinde 12 Ocak 1970 tarihinde Kürt devrimin karargahına geldi ve ben ilk defa onunla görüşmüş oldum. O zamanlarda çok azimli, mütevazı ve heyecanlıydı. Fakat 1991 yılında onu gördüğümde çok garip bir şekilde değişmişti. O anda bana ‘ böyle koşullarda Bağdat’a geldiğinizden sizi çok takdir ediyorum ve bunu asla unutmayacağım o yüzden anlaşmalıyız’ dedi. Ondan sonra ben ona ‘Sağ olun ne demek. 11 Mart anlaşmasındaki rolünüzü hatırlıyorum ve bundan sonra aileme, aşiretime ve milliyetçiliğime ne olduğunu biliyorsunuz. Binlerce kişi öldürüldü. Bağdat’a kan denizinden geçerek geldim’ dedim. Yani 1970 yılında gerçekleşen ilk görüşmenin tam tersine ikinci görüşmede kibirliydi” diye konuştu.

- Saddam’ın idamı konusunda hiç sizinle danıştılar mı?

Saddam’ın idam edilmesinin karşısında değildik fakat kurban bayramında idam edilmesinin karışındaydık. Hiç bize danışılmadı. Hatta bilmiyorduk. İdam edildiğini idamdan sonra haberlerden öğrendik.

İSRAİL- KÜRDİSTAN İLİŞKİLERİ

- Trump’ın “Yüzyılın antlaşması” olarak bilinen barış planını nasıl buldunuz, Tel Aviv ile ilişki kuracak mısınız?

Biz hala Irak’tan bir parçayız. Dolaysıyla İsrail Bağdat’ta elçiliğini açarsa, Erbil’de de kendisine ait konsolosluk açar ve biz hoş karşılarız. Fakat Bağdat’ta bir elçilik olmadan İsrail’le ilişki kurmayız. Ayrıca İsrail’le ilişki kurmanın çok normal bir şey olduğunu düşünüyoruz. Hata çoğu Arap Devleti şimdi onunla ilişki kurmuş durumdadır ve bence bu çok iyi bir durumdur. Yüzyılın anlaşmasına gelirsek; herhangi bir barış planının savaş planından daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ama değerlendirme konusu bence Filistin halkının işidir. Savaş hiçbir işe yaramaz ve biz bunu 1956, 1967 ve 1973 yıllarındaki savaşlarda ve onlarca küçük savaşta gördük. Hiçbiri işe yaramadı.