Abdullah Bozkurt
Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi ülkeler ve Arap Birliği, Türkiye İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan'ın yanlış siyasetine karşı daha fazla çaba içinde olmalıdır.
Dostları Erdoğan tarafından yönetilen Katar dışında diğer Arap ülkelerine Erdoğan'ın acımasızca şiddetli bir yönelimi oldu. Bunlar Türkiye tarihinde eşine az rastlanan türden saldırılardı. Türkiye'de 211 gazetecinin tutuklanması, muhalif bütün gazete ve sitelerin kapatılmasıyla Türk medyası üzerinde hâkimiyeti kuran Erdoğan'ın propaganda kurumları Erdoğan hükümetine eleştirel bakan Arap ülkeleri de hedef tahtasına koymuş durumda. Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn ve İmarat'ta tehdit sayılan kişiler şimdi Erdoğan'ın ekonomik, siyasi ve diplomatik desteğiyle Ankara'da keyif sürüyorlar.
Erdoğan'ı İslam önderi olarak tanıtan Mısırlı din adamı ve Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Kardavi (Karzavi) Erdoğan tarafından 2018'de Türkiye'ye davet edildi. Erdoğan'ı dünya İslam lideri olarak tanıtmakla yetinmedi aynı zamanda Erdoğan'ın bölgedeki yanlış siyasetinden rahatsız olan Arap ülkelerine karşı düşmanlık da ilan etti. Kardavi katıldığı Müslüman Kardeşler toplantısında Suudi Arabistan'ı şeytan olarak tanımlayarak " Bugün İslam ismini taşıyan Suudi Arabistan'a bakalım. Bu ismi almış olması onu idame ettireceği anlamına gelmez. Çünkü davranışları İslam'la bağdaşmıyor" dedi.
Erdoğan hükümeti için methiyeler dizen Kardavi, "Türkiye Erdoğan başkanlığında kısa bir zamanda önemli gelişmeler kat etti. Bunun İslam cihadı eğitim ideolojisiyle Uygunlaştırılması gerekiyor" dedi.
Kardavi, Erdoğan'ın desteğiyle kurduğu bazı okul ve dernekler yoluyla onun siyaseti ve düşüncesini yaymayı hedefliyor. Bu çerçevede Müslüman Kardeşler de Erdoğan'ın siyasetine destek propagandaları başlatarak geçtiğimiz yıl içinde kadın ve çocuklardan oluşan 10 bin kişiyi tutukladı.
Erdoğan geçtiğimiz seçim mitinglerinde yaptığı konuşmada kendisini İslam halifesi olarak tanıtarak Batı siyasetine karşı sesiz olmakla suçladığı Suudi Arabistan için Türkiye'nin sadece İslamiyet adına konuşabileceğini söyledi.
Müslüman ülkeleri Yeni Zelanda'ki cami katliamına karşı sesiz kalmakla suçlayan Erdoğan, "Suudi Arabistan sadece dünyadaki iktidarı için mücadele ediyor. Sadece biz Haçlılara karşı duruyoruz" dedi.
Türkiye'de güçlü muhalif bir medyanın olmamasına fırsat bilen Erdoğan iktidar gücünü giderek genişletiyor. Kendi iktidarını eleştiren gazetecilerin çoğu tutuklanarak cezaevlerine konuldu. Parçalı bir duruşa sahip olan muhalif güçler ise Erdoğan'a karşı güçlü bir duruş sergilemekten uzak görünüyor.
Yurtdışı muhalif güçleri parçalamayı iyi bilen Erdoğan diğer muhalifleri de taktik dışı bırakmış durumda.
Yurtdışında güçlü bir medya oluşturmaya çalışan gazeteciler ekonomik sıkıntılara rağmen Erdoğan diktatörlüğüne karşı esas meşaleyi kaldırmış durumdalar.
Erdoğan karşıtı toplumsal kesimleri kapsayan sivil toplum örgütleri giderek çoğalıyor.
Bana göre böyle bir süreçte Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin yanlış siyaseti ve özellikle de Gülen'e karşı duruşlarını değiştirmeleri gerekiyor. Gülen hareketi yolsuzluklara ve Erdoğan'ın cihat guruplarına verdiği desteğe karşıdır. ABD'de bulunan Fethulllah Gülen tarafından yönetilen cemaat Erdoğan'ın saygısız siyasetini değiştirmede önemli bir rol üslenebilir.
Filistin sorununda nemalanmak ve İran molla rejimiyle ortaklaşmak Erdoğan siyasetinin merkezine oturmuş durumda. Gülen Hareketi'nin Erdoğan tarafından saldırıya uğramasının temel nedeni kendi iktidarını sınırlandıracak bir güç olarak görmesinden kaynaklanıyor. Türkiye'yi İslam Cumhuriyeti'ne evirilmesini ancak Gülen engelleyebilir.
Suudi Arabistan'ın başkanlığındaki Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi'nin bakanlar düzeyinde Türkiye ile yaptığı 5'inci görüşmesine ilişkin yapılan açıklamada o Görüşme sürecinde Fars Körfez Ülkeleri İşbirliği, Türkiye ile olan işbirliği inancı büyüktü. Görüşmede dışişleri bakanları tarafından '15 Temmuz darbesi' kınanma bir yere kadar normal idi. Darbenin Gülen tarafından organize edildiği belirtilen darbenin araştırılmasına ilişkin kurulmak istenen uluslararası komite Erdoğan tarafından ret edildi.
Çavuşoğlu toplantı sonrasında açıklamaya ek olarak darbenin Gülen eliyle yapıldığını ve cemaatin terörist bir hareket olduğunu söyledi.
Şunu vurgulamamız lazım ki darbe muhalifleri bastırmak, Suriye'ye askeri güç göndermek ve Türkiye'de başkanlık sistemine için planlandı. Darbe sonrası Erdoğan, NATO'ya yakın askeri generalleri tutuklayarak onların yerine İslami milliyetçi askeri komutanlar yayın edildi.
Erdoğan 'meclisi bombaladı' dediği uçak o zaman Akıncalar Hava Üssünde kalkmamıştı bile. Darbe sonrası orduda iç temizliğe başlandı. Türkiye'de hakimlerin %30'u görevden alındı. Yarım milyona yakın Gülen taraftarı gözaltına alındı.
Gülen'in teslim edilmesi için Erdoğan çok çaba harcadı ama ABD teslim etmedi. Erdoğan da ABD'ye baskı uygulamak için bir kaç bazı ABD'li diplomatları tutukladı. ABD Adalet Bakanlığı yaptığı açıklamada Türkiye'nin yaptıklarının ABD yasalarına uyguna olmadığı ve tartışmaya yer olmadığı belirtildi.
Herkes biliyor ki Gülen Hareketi terörist değil. Bu konuda hiç bir belge de yok. Gülen'in 77 yıllık geçmişi onun şiddete karşı olduğunu gösteriyor. Karşıtlarını terörist ilan ederek bitirmek Erdoğan'ın taktiği olduğu biliniyor. Erdoğan son seçimde kendisine oy vermeyenleri teröristlerle birlik içinde olmakla suçladı. Erdoğan 6 milyon oy alan eski HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı teröristlikle suçladı.
Diğer önemli ve tehlike bir konuda MİT'in başında olanlar İran'a yakın kişilerdir. Buda Körfez ülkeleri için tehdit teşkil ediyor. İran rejimi tehlikelerine karşı defalarca Türkiye ve bölge ülkelerini uyarmıştı.
Diğer taraftan Erdoğan, ABD'nin İran'a yönelik ambargolarını boşa çıkartarak molla rejimine destek veriyor.
Körfez ülkelerin Erdoğan'a şiddetle karşı çıkarak onun siyasi ve diplomatik meşruiyetini alaşağı etmesi gerekiyor.