تجاوز إلى المحتوى الرئيسي

Türk bankacılık sektörü iktidar baskısı altında mı?

Türk bankacılık sektörü iktidar baskısı altında mı?
Banka patronunun zor günleri: Hapis ya da zarar
posted onMarch 11, 2019
noتعليق

Banka patronunun zor günleri: Hapis ya da zarar

Ahval sitesinden Can Teoman Türk bankacılık sektörünün iktidar tarafından baskı altında tutulup tutulmadığını irdeleyen bir yazı kaleme aldı.

Can Teoman makalesinde şunlara yer verdi.
"Geçen pazartesi Moody’s uyardı, “Türk bankaları 2018'de kredi büyümesindeki düşmenin ardından ekonomiye kredi vermeyi sürdürme baskısı altındalar” diye. İktidardan ses çıkmadı…

Perşembe günü bu kez Uğur Gürses DW’deki köşesinde rakamlar da verdi.
“Bankacılık kaynakları, BDDK’nın geçen hafta 13 bankanın üst yöneticisini çağırarak ‘yıllık yüzde 15'lik bir kredi büyümesi yapmalarını’ istediğini aktarıyor” dedi.

Gürses ayrıca bankaların kredi faizlerinin de piyasa koşulları değil Ankara’dan kumanda yoluyla belirlendiğini kaydetti. Kamu bu iddiaya karşı da sessiz kaldı.

Cuma günü ise Hazine’den sorumlu Bakan Berat Albayrak KOBİ’ler için Hazine kefaletinde 25 milyar TL’lik kredi vereceklerini duyurdu. Kredilere 17 bankanın aracılık edeceği belirtildi. Böylece Şubattaki 20 milyar TL’lik düşük faizli krediden sonra martta da 25 milyar TL’lik bir paket daha açıklanmış oldu.

Bankacılar da, baskı görmek bir yana, Bakan’ın ‘ucuz’ kredilerine destek vermekte son derece iştahlı ve memnun bir görüntü içerisindeydi. En azından TV’lere ve gazetelere verdikleri demeçler bu yöndeydi.

Bankacılık sistemi üzerinde iktidarın faiz düşürme ve zorla kredi verdirme baskısı olup olmadığını açık yüreklilikle anlatacak bir siyasetçi ya da bankacı bulamayabilirsiniz. Ancak finans sektöründe genellikle rakamlar sözlerden daha çok şey anlatır. Tıpkı geçen hafta içinde açıklanan bankacılık sektörünün ocak ayı bilançosu gibi.

BDDK, Bakan Albayrak’ın KOBİ’lere müjde paketini duyurmasından sadece birkaç saat sonra Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların ocak ayı bilançosunu yayınladı.

Bu bilançoya göre Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların yılın ilk ayındaki toplam kârı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 29.3 azalarak 3.2 milyar TL’ye indi. Bu denli bir kâr küçülmesi 2008 krizi hariç AKP döneminde ilk kez yaşanıyor. Enflasyonu da katarsak, Ocak ayında Türk bankalarının kârı yarı yarıya azalmış durumda.

Peki, kârlar neden bu kadar hızlı düştü? Çünkü geleneksel olarak yüksek ve bugünkü gibi stabil faiz oranlarının yaşandığı dönemlerde bankaların kârı her zaman yüksek düzeyde artar. Aslında bu kez neden farklı olduğunun teknik boyutu bilançonun ayrıntılarında yer alıyor.

Bankacılık sektörü Ocakta 34,4 milyar TL faiz gelir elde etmiş. Buna karşın faiz giderleri 24.4 milyar düzeyinde. Yani her 100 TL’lik faiz gelirine karşın 71 TL faiz gideri verilmiş. Buna ek olarak ödenmeyen kredilerden kaynaklı karşılıkların yüzde 85 artışla 3.4 milyar TL’ye çıkması, bankacılık sektörünün karını ocak ayında hızla küçültmüş.

Batık krediler için ayrılan karşılıklar elbette faiz gider maliyeti olarak değerlendirilebilir. Ancak zaten karmaşık olan bir konuyu daha da karıştırmamak için onları bir kenara bırakıyoruz.

Türk bankacılık sektörünün iktidar tarafından baskı altında tutulup tutulmadığına ilişkin sadece faiz gelir ve gideri üzerinden bakmaya devam ediyoruz. Ve karşımıza şu tablo çıkıyor:

Görüldüğü üzere Türk bankacılık sistemi AKP döneminde 2008 küresel krizi de dâhil ilk kez bu denli düşük bir net faiz marjıyla çalışıyor. Üstelik net faiz marjı son beş yıldır kesintisiz düşerken, bunun yarattığı düşük kârlılık 2018 ve 2019’da önemli ölçüde artmış durumda.

Bu elbette bir dönemin yıldız sektörü olan bankalar ve bankacılar açısından tatsız bir durum. Temelde aracı kurumlar olan bankaların düşük kârlılığı Türkiye’ye yönelik dış sermaye girişini de negatif etkileyecek bir gelişme.

Diğer taraftan, yıllar boyunca ortalama olarak 100 TL’lik faiz gelirine karşın 50 TL faiz gideri yapan bankalar neden son iki yılda bu kuralı bozdu. Rakamsal olarak cevabı çok net: Pahalıya borçlanma gerçekleştirmelerine karşın, borç verirken aynı ölçekte zam yapamamaları.

Son iki yılın ocak ayları kıyaslandığında bankaların kaynak maliyeti olan faiz giderlerinin yüzde 81 artmasına karşın, faiz gelirlerindeki büyüme yüzde 43’te kalmış durumda.

Bunun sebebi de son derece açık. Bankaların mevduat faizleri, Merkez Bankası’ndan borçlanmaları ve dış borçlarının maliyeti son bir yılda rekor düzeyde arttı. Buna karşın paralarını yatırdıkları Hazine bonolarında iktidarın kamu bankaları aracılığıyla oluşturduğu bir manipülasyon var. Aynı şekilde son aylarda kredi faizleri de mevduatlardan çok hızlı düşüyor.

Mevcut mevduat stokunun faizi yüzde 22-23 aralığında olan ve para piyasasından yüzde 24, yani yıllık yüzde 27 bileşikle borçlanan bankalar, yüzde 19’la Hazine bonosu almaya ve yüzde 20’nin altında bir faizle KOBİ’lere kredi vermeye çalışıyor.
Geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında olayın matematiğinde olağandışı bir sapma var. Aynı patates ve soğan fiyatlarının belediyelerin tanzim satışlarıyla ucuzlatmaya çalışması gibi, bankalar da tanzimle para veriyor.

Sebebine gelince, ya aptallık ya da korku… Bilemiyoruz. Bunu değerlendirecek olan kuşkusuz sizlersiniz…"