تجاوز إلى المحتوى الرئيسي

İran uzmanı Dr. Selim Delemi AVATODAY’a konuştu: ABD-İran çekişmesi ve Irak’ın geleceği

İran uzmanı Dr. Selim Delemi AVATODAY’a konuştu:  ABD-İran çekişmesi ve Irak’ın geleceği
ABD ile İran rejimi arasında Ortadoğu’da artan gerginlik, dünyada savaşla sonuçlanması kanısını güçlendirirken, bunun ne zaman patlak vereceği bekleniyor. ABD’nin İran’ın atom bombasına sahip olmasına engel olmak ve diğer bazı konularda İran’ı sınırlandırmak için başlattığı yaptırımların sonuçlarının ne olacağı ve İran’ın Irak üzerindeki tahakkümü ve bu tahakkümün nasıl kırılabileceği ile ilgili AVATODAY’ın sorularını yanıtlayan Basra Körfezi ülkeleri ve İran uzmanı Dr. Selim Delemi, önemli açık
posted onJuly 11, 2019
noتعليق

 AVATODAY

ABD ile İran rejimi arasında Ortadoğu’da artan gerginlik, dünyada savaşla sonuçlanması kanısını güçlendirirken, bunun ne zaman patlak vereceği bekleniyor.

Konuyla ilgili AVATODAY’e açıklamalarda bulunan Basra Körfezi ülkeleri ve İran uzmanı Dr. Selim Delemi, ABD Başkanı Donald Trump’ın başından beri İran rejimi ile 2015’te imzalanan nükleer anlaşma yerine daha adil bir anlaşma imzalanmasını vurguladığını belirtiyor.

Trump’ın İran rejiminin atom bombasına sahip olamayacağının da garanti altına alınmasını istediğini ifade eden Dr. Delemi, Trump’ın ayrıca İran rejiminin nükleer füze programının iptali ve Yemen, Irak ve Suriye gibi ülkelerin iç işlerine müdahaleden vazgeçmesini istediğini vurguladı.

Irak ve bu ülkede varlık gösteren İran rejimi destekli milis gruplara da değinen Selim Delemi, milis grupların çatı örgütü konumundaki Haşdi Şabi’nin Irak ordusuna dahil edilip ordunun güçlenmesine katkı sağlamak yerine Irak’ı dizayn etmesi için İran’ın elindeki sopa rolünü üstlendiğini ve Irak’ta küçük büyük bütün politik kararlara etki ettiğini söyledi.

AvaToday: Irak’ta Baas rejiminin yıkılmasının üzerinden 16 yıl geçmesi ardından Bağdat’ın yaşadığı sorunlar nelerdir?

Selim Delemi: Irak’ta 2003’ten sonra yaşanan sorunları birkaç başlık altında toplayabiliriz.

avatoday

 

Bunlardan ilki, Baas döneminin olumsuzluklarının devamı niteliğindeki etnik ve mezhebi topluluklara karşı eşitlikçi bir bakış açısının olmayışı. Kürtler ve Şiiler, Baas rejiminin en çok mağdur ettiği toplumlardır. Ancak 2003 sonrası iş başına gelen hükümetler ulusal ve mezhepsel bir bakış açısına sahip oldukları için var olan sorunu daha da derinleştirdiler.

İkincisi; yeni yönetimler, bölgesel ve uluslararası alandan ve Irak’ta belli bir düzeye kadar özgürlüklerini ele geçiren halklardan fayda sağlamayı beceremediler. Mezhebi yaklaşımları “Irak halkı” söylemini etkisiz hale getirerek bunun yerine Arap, Kürt, Türkmen, Şii ve Sünniler arasındaki makası açtılar.

Bunun yanı sıra Irak güvenlik sistemi ve bu sistemin temel taşı olan Irak ordusu ile diğer güvenlik birimlerinin pasifize olmaları, 2003’ten sonra büyük bir güvenlik boşluğunun ortaya çıkmasına neden oldu. Bu boşluk, radikal terörist grupların Irak’a akın etmeleri ve bu boşluğu daha da genişletmelerine yol açtı.

Siyasi bağlamdaki Şii kayırmacılığı, Irak’taki Sünni toplum içerisindeki hoşnutsuzluğu besledi. Baas rejimi döneminde sistemin paydaşı olan Sünniler, Şiici yönetimin baskıları sonucu sistemden daha da uzaklaştı.

Üçüncüsü, Irak’ta Sünnileri koruma bahanesiyle önce El-Kaide ve ardından onun oradaki mirasını devralan DAİŞ terör örgütünün ortaya çıkması, yeni ve en büyük tehlikenin habercisi oldu. Bununla beraber İran rejiminin açık desteğiyle kurulan başka bir milis grup da, Sünnileri de koruma iddiasıyla ortaya çıktı.

Dördüncüsü ise, 2006’da Samara’daki iki kutsal mekanın bombalanması süreci kadar olmasa da dini ve mezhepsel ayrılıklar bir ölçüde halen devam etmekte. Nuri Maliki döneminde Sünnilere karşı geliştirilen politikalar ve Sünnilerin yönetimden uzaklaştırılmaları, DAİŞ’in Irak’ta kolayca yer edinmesi, Sünnilerin yoğunca yaşadıkları kentleri ele geçirmesi ve bu alanlardaki halka yeni bir rejim dayatması sonucunu doğurdu.

Bunun sonucunda da Şii dini mercii bir fetva yayınlayarak Şiilere milislere katılım çağrısında bulundu. Öfke dolu bu milisler Sünnilere ait kentlere(DAİŞ’in elindeki) saldırılara başladı. Bu kentlerde kontrolü ele geçirdikten sonra giriş-çıkışları kapatıp buradaki sivillerin insani ihtiyaçlarının karşılanmasına engel oldular. Irak’taki Birleşmiş Milletler Temsilciliği ve İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Irak Göçmenlik Bakanlığı verilerine bakılarak bu milislerin yol açtığı mağduriyetler incelenebilir.

Beşincisi, Haşd (Haşdi Şabi) güvenlik güçlerine destek için kuruldu ancak İran’ın Irak içerisindeki sopası oldu. Artık Irak’ı istediği gibi yürütebilmesi için elinde göçlü bir değnek vardı ve bu ülkeyi kendi pazarı haline getirebilmek için hem silahlı hem de mezhebi kanallar vasıtasıyla bunu istediği gibi yapabiliyordu.

Hegemonyalarını sürdürmek için hem İran, hem Türkiye ve hem de bölgedeki diğer ülkeler de Irak’ın bu dağınıklığının devam etmesini istiyor.

Altıncısı; Irak’ta yaşanan büyük yolsuzluklar ile yüzlerce milyar dolar para kayboldu. Bu kaybolan paralarla ile uluslararası düzeyde bir devlet imar edilebilinirdi. Ancak bunlar yapılmadı ve uygulanması gereken projelerin tamamına yakını gerçekleşmedi veya işin ehli şirketlerin eline verilmedi.

Yedinci ve son olarak; mevcut durumdan 2003 sonrası başlangıca dönüş sağlanır, Irak’taki tüm etnik ve dini aidiyetlere hakları teslim edilir, parlamento, hükümet ve sivil toplum kuruluşları rollerini layıkıyla yerine getirebilirlerse ve zulüm ortadan kalkarsa Irak huzura kavuşabilir.

Burada şunu söyleyebiliriz ki Irak devletinin başat problemi, kuruluşundan 2003’e kadarki süreçte biriken sorunlara ciddi çözümler üretilememesinden kaynaklanıyor.

avatoday

 

AvaToday: Bu milisler Irak’ta yurtseverlik veya vatanperverliğin eksik olduğundan dem vurup kendilerin meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Irak, bu milislerden yardım dileyecek kadar güçsüz bir devlet mi?

Selim Delemi: Ülkelerin varlığının temel unsuru, anayasaları çerçevesinde oluşturulmuş ulusal ordularıdır. Orduların yönetiminde zaaflar baş gösterdiği ve devlet ile güvenlik kurumları dış güçlerin müdahalesine elverişli hale geldiklerinde otorite boşluğu meydana gelir. Irak’ta da benzer bir durum yaşandı.

Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin döneminden beri yapılmak istenen mezhebi bir paradigma ile oluşturulmuş bir ordu kurulmaya çalışıldı. Ordunun zayıflaması, İran destekli milislere yakın isimlerin ordu içerisinde üst kademelere yerleşmesi sonucunu doğurdu. İran askeri yapılanmasının Irak’a kopyalanması istendi. İran rejimi için Devrim Muhafızları ne ise Irak için de ordu o hale getirilmek istendi.

2004 yılında çıkarılan 91. Yasa ile binlerce kişi orduda üst kademelere aktarıldı. Bu durum ordunun asıl görevini sürdürmesine vurulmuş bir darbeydi çünkü artık ordu içindeki çoğunluk komutanlar milislere yakın adamlardı. 2016’da 237. ve 1 Temmuz’da çıkarılan kararname ile bunun önüne geçilmek istendi.

Bu durum devlet otoritesini zayıflattı ve milislere muhtaç bir duruma geldi. Bağdat yönetiminin milislerden yardım dilemesi ardından artık halkın istemleri tamamen geri plana itildi ve devlet erkanı 50’ye yakın bu milis grupların komutanlarının söylediklerini yapmaya başladı.

AvaToday: İran mezhebi yakınlıktan dolayı Irak’taki kesimler üzerinden Irak’ın iç işlerine müdahale edebildi ve devlet içerisinde devlet oluşturdu. Oluşturulan bu devlet, resmi devletten daha etkili oldu. Bunun önüne nasıl geçilebilinir?

Selim Delemani: Mevcut Alid Abdulmehdi liderliğindeki hükümet, İran’ın onayıyla kuruldu. İran yöneticileri onun hakkında olumsuz konuşmuyorlar. Kasım Süleymani, İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Güçleri’ni kurarken Abdulmehdi İran’da yaşıyordu ve İran istihbarat birimleri ve Devrim Muhafızları ile ilişkileri vardı. Dolayısıyla istese de İran’ın Irak üzerindeki hegemonyasına engel olamaz.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın bu hegemonyasını bitirebilecek bir umut penceresi açmış durumda. Tabi ki İran’a karşı uyguladığı sert ekonomik ambargodan bahsediyorum.

Iraklılar, bölge ve uluslar arası toplumun desteği ile kendi iç işlerine müdahalelere karşı koyabilirler. Bunları maddeler halinde sıralarsak şunları söyleyebiliriz:

• İran’a yakın ve diğer milis grupların silah ve fon elde etmelerinin önüne geçilebilir. Bu, her fırsatta Irak’ta huzur ve güvenliğin sağlanması ve yeni terörist oluşumların önüne geçilmesi gerektiğini dillendiren Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer ülkelerin desteği ile mümkün olabilir. Bu şekilde Iraklılara yardım edilebilir ve İran güdümlü milislerin önüne geçilebilir. ABD’nin İran’ın petrol ve petrokimya satışına karşı uyguladığı yaptırımların devamlılığı burada çok önem arz ediyor.

• Bu milis grupların komutanlarına yönelik yaptırımlar ve dolaşımlarına engel olunması, mal varlıklarına el konulması, El-Qaide ve DAİŞ mensuplarına karşı yapıldığı gibi İnterpol aracılığıyla bunların tutuklanması gereklidir.

• Adil Abdulmehdi hükümetinin politikalarının ve bu hükümetin yaptığı para transferlerinin sıkı bir şekilde izlenmesi, buradan dış ülkelerdeki bankalara para transferlerinin de ayrıca izlenmesi gerekmektedir.

• İran’a hizmet eden silahlı milislere karşı hükümet ve parlamentonun her daim uyarılması ve bunlara karşı önlemler alınması için baskı oluşturulması gerekiyor.

• Zamanında Şiilerin bulunduğu alanlarda, DAİŞ’e karşı oluşturulan güçlere benzer güçlerin oluşturulması ve bu güçler eliyle İran rejimine hizmet eden milislere karşı mücadele yürütülmesi amacıyla BM ve diğer ülkelerle ciddi işbirliklerinin gerçekleştirilmesi gerekir.

• Irak vileyetlerinde halkın özgürlük alanların genişletilmesi amacıyla vilayet bürokrasisine baskı yapılması ve Irak’ın diğer alanlarında ve özellikle Sünnilerin yoğun yaşadığı yerleşim alanlarına Kürdistan Bölge Yönetimi’ne benzer yönetim modellerinin oluşturulması gerekir. Bu şekilde İran’ın bu alanlarda hüküm sürmesinin önüne de geçilebilinir.

AvaToday: Bu milis gruplara destek verilmeyip güç elde etmelerine yol açılmasaydı bu hale gelir miydi? Hükümetlerin hiç suçu yok mu? Bu durum hükümetlerdeki kişilerin de milis grupların güdümünde olduklarını göstermiyor mu?

Selim Delemi: Irak’ta iki çeşit parlamenter var. Bir kısmı milisler ve radikallerden korkuyor, diğerleri ise onların eliyle ve onların temsilcisi olarak parlamentoda bulunmaktadır. Parlamento, tek başına milis grupların baskılarına karşı mücadele yürütemez buna gücü yetmez çünkü, yukarda da belirttiğim gibi Irak ordusunun kendisi de tarafsız değil.

avatoday

 

Bundan dolayı her silahlı grup, hareket veya milis grup parlamento ve bakanlıklar üzerinde bu kadar etkide bulunabiliyor ve hatta hükümet üzerinde bile etkili olabiliyor. Sadr Hareketi mensupları 2015’te Sewz ilçesine saldırmıştı ve bu bir emir ile gerçekleşti.

AvaToday: Bölgede devam eden ABD-İran gerginliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Selim Delemi: ABD-İran gerginliği gerçek bir patlamaya doğru gidiyor; çünkü ABD’nin İran’a karşı hamleleri şiddetlenerek daha da artıyor. ABD’nin İran’ı ekonomik açıdan boğma hamlesi, İran’ı fiili bir çöküşe itmiştir. Uluslar arası kuruluşlar, geçtiğimiz Haziran ayında İran’ın günlük petrol satışının 500 bin varile düştüğünü ve gün geçtikçe daha da düştüğünü belirtiyorlar. Bunun sebebi ABD yaptırımlarıdır. Ancak İran rejimi hala, ayakta kalmanın tek yolunun bu tür çekişmeler olduğunu düşünüyor.

Eğer İran ABD’nin dayattığı şartlara razı olursa ve uluslar arası topluma kapılarını açarsa, bu rejim için büyük risk olur. Eğer zıttı yönde davranırsa ki mevcut durum bunu gösteriyor, sonu ne olur bilinmez. Ancak 2001’de Afganistan, 2003’te Irak ve 2015’te nükleer anlaşma ile ABD ile direkt anlaşmalar yaptığını da belirtmek lazım.

Ancak İran, bu sefer zor bir lider (Trump) ile karşı karşıya kaldığını biliyor. Dolayısıyla son 40 yıl içerisinde yürüttüğü ve onu ayakta tutan siyaseti bir kenara atması gerekmektedir.

Ayakta kalmak için temel amacı kriz transferi olan İran rejimi kritik bir viraja gelmiş bulunmakta.

AvaToday: Donald Trump’ın İran’a saldırmayı düşünmediği ancak körfez ülkeleri eliyle onu sınırlandırmak istediği belirtiliyor. Siz nasıl düşünüyorsunuz?

Selim Delemi: Bana göre bu sorunun basitleştirmesidir. Diyelim ki O (Trump) ABD’nin ekonomik büyümesini temel amaç edinmiş biri, ancak bazı amaçları var ve bunları savunmak zorunda. ABD, körfez ülkeleri ile müttefik ve özellikle Suudi Arabistan ile 40 yıllık ilişkisinden dolayı körfez ülkelerinin stratejik ortakları olduğunu dolayısıyla ABD’nin taleplerini göz ardı etmeyeceklerini düşünüyor.

Geçmiş ile mukayese ettiğimizde ABD’nin körfezdeki diğer ülkeler ile bugünkü ilişkilerinin daha iyi olduğunu söyleyebiliriz ve bu ülkeler ABD korumasında kalmayı tercih ediyorlar çünkü içinde bulunduğumuz yüzyılın ABD yüzyılı olduğunu biliyorlar.

Bunun için silah ve diğer önemli gereksinimlerini ABD’den satın alıyorlar. Son olarak şunları söyleyebilirim:

Trump, İran konusunda çok kararlı. Daha önce de İran ile daha adil bir anlaşmanın gerekli olduğun, İran’ın atom bombasına sahip olmayacağının garanti edilmesi gerektiğini, nükleer programı ve nükleer başlıklı füze yapmasının önüne geçilmesi ve de bölgedeki diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmesinin engellenmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Bu talepler körfez ülkeleri nezdinde de olumlu karşılanıp desteklendi. ABD’nin bu taleplerine İran’ın karşı çıkması ve  Basra ve Umman körfezlerinde petrol tankerlerine saldırması, ABD’nin İHA’sını düşürmesi ve Suudi Arabistan petrol hatları ve havalimanlarına saldırması da İran’dan beklenebilecek girişimler.

Benim fikriyatıma göre İranlı yöneticiler, askeri didişmenin içte büyük bir ekonomik kriz yaşayan rejimlerini güçlendirdiğini, direnmenin ablukayı kırabilecek yegane yol olduğunu düşünüyor.