Tüm dünyada milyonlarca insanın inandığı Bahailik inancı, 19’uncu yüzyılda İran’da ortaya çıkmasına rağmen, doğduğu topraklarda asimile edilip yok edilmeyle yüz yüze.
İran’daki Şahlık rejimi döneminde bir nebze de olsa yaşam şansı bulan bu inanç, İran’da mollaların gerçekleştirdiği devrim ve ardından kurulan İran İslam Cumhuriyeti’nin düşmanca uygulamaları ile büyük baskılara maruz kaldı.
Bu baskı ve korkutma hamlelerinden biri de İran’ın Şiraz kentinde gerçekleşti. Geçtiğimiz günlerde İran rejimi İstihbarat Bakanlığı Şiraz’da Bahai inancına sahip yaklaşık 30 kişiyi, ‘muhalif örgütlerle işbirliği yaptıkları’ ve ‘İran rejimine karşı faaliyetlerde bulundukları’ gibi gerekçelerle Şiraz Mahkemesine sevk edildi. Bu kişilerin halen Şiraz’da burada gerçekleştirilen işkence ve kötü muamele ile bilinen ve ‘100 numara’ ismi ile tanınan İstihbarat merkezinde tutuluyorlar.
İran rejimi 2016’da Bahailere karşı gözaltı ve tutuklama furyası başlatıp, sonra yüksek meblağlarda kefalet parası ile serbest bırakmış ardından aynı yıl içerisinde 92 Bahaiyi tutuklamış daha sonra bunları da yüksek kefalet ücretleri karşılığında serbest bırakmıştı.
İran rejimi, Bahailerin inançlarını serbestçe yaşamalarına karşı planlı bir baskı politikası uyguluyor. Bahailerin İran rejiminin bu baskı politikalarına karşı seslerini duyurabilmeleri için herhangi bir mekanizma olmamakla birlikte, uluslararası ve İran merkezli bazı kuruluşların hazırladıkları raporlar, yaşanan baskıları bir nebze dile getiriyor.
Resmi istatistiklere göre İran, Kürdistan, Irak, Hindistan, Mısır, ABD ve dünyanın diğer değişik bölgelerinde 7 milyon civarında Bahai var.
Bahai kaynaklar, Bahailiğin ortaya çıkmasıyla ilgili şu bilgileri veriyor:
“Asıl adı Mirza Hüseyin Ali olan Hz. Bahaullah, 1817 yılında İran’ın başkenti Tahran’da dünyaya geldi. Babası Mirza Buzurg-i Nuri, İran Şahı’nın sarayında yüksek bir mevkii olan, varlıklı bir vezirdi. Babasının vefatından sonra Kendisine onun izinden yürümesi ve Şah’ın sarayındaki mevkiini kabul etmesi teklif edildiyse de Hz. Bahaullah bunu reddetti.
Bahai Dininin habercisi olan Bahai İnancını kısa zamanda İran’da yayan Bahaullah, İran dini otoritelerinin yoğun zulümlerini harekete geçirdi. Bahai İnancının İlahi Elçisi Hz. Bab’ın idamından sonra Hz. Bahaullah tutuklandı ve Farsça’da “Siyah Çukur” anlamına gelen ve kötü koşulları ile tanınmış olan Siyah Çal zindanına hapsedildi.
4 ay kaldığı zindanda Hz. Bahaullah ilk Tanrı vahyini aldı. Böylelikle, Siyah Çal’ın karanlıkları ardından Gerçeklik Güneşi yükselmeye başladı.”
Pers ve Osmanlı imparatorluklarının zulümlerine maruz kalan Bahaullah, topluluğun kutsal metinlerini yazdı. Bahaullah vefat ettikten sonra İsrail’in Akdeniz’e bakan Hayfa şehrine gömüldü. Bu yüzden Hayfa’daki Bahaullah kabri, Bahailer için başat kutsal mekandır. Bahailer 20 Nisan'da en önemli bayramları olan Rıvan Bayramı'nı kutluyorlar.
Humeyni, Bahailiği din olarak tanımadı
İran’da Ayetullah Humeyni liderliğinde gerçekleşen devrim ardından Bahailere yönelik baskının dozajı arttı. Humeyni, iktidara geldikten sonra İslam’ı, Hristiyanlığı, Zerdüştiliği resmi olarak din kabul etti ancak Bahailiği bu kategoriye koymayarak Bahailere karşı başlayacak asimilasyon furyasının başladığını ilan etti. Bu yeni durum, milyonlarca inananı olan Bahailiğin geleceğini tehlikeye attı.
Dönemin uluslararası insan hakları kuruluşu temsilcileri, Humeyni’nin yazdığı bir mektupta, Bahai din alimlerinin katledilmesi talimatı verdiğini belirtmişti. Zaten devrimden sonra Bahai din alimlerine karşı saldırılar gerçekleştirilmiş, bazı alimler katledilmişti. İran rejimi Babaileri Müslüman olmamaları durumunda öldürülecekleri tehditleri savuruyordu.
BM’nin Bahailerle ilgili gizli belgeye tepkisi
2006’nın Mart ayında, dönemin Birleşmiş Milletler’in (BM) Din ve İnanç Özgürlükleri Özel Temsilcisi Esmi Cihangir, İran rejim ordusu komutanlarından birine ait, Bahailerle ilgili istihbari bilgi toplanmasını salık veren ve tüm İran rejimi bakanlıklarına gönderilen gizli ibareli belgenin ortaya çıkması ardından kaygılarını vurgulamış ve bunun çok tehlikeli bir girişim olduğunu söylemişti.
Sözü edilen belgede tüm bakanlıkların Bahailerle ilgili toplayacakları bilgileri Dini merci olan Ayetullah Ali Hamaney’e aktarılması isteniyordu.
Uluslararası insan hakları kuruluşları bu gelişmeler ardından İran’da Bahailere karşı gerçekleştirilen baskıların dozajının arttığını defalarca vurgulayıp İran rejimini uyarmıştı.
İran rejiminin Bahailere karşı baskı politikaları hala devam etmekte, Müslüman olmayı reddettiklerinden dolayı yüzlerce Bahai cezaevlerine atılmış, yüzlercesi de rejim mahkemeleri tarafından kovuşturma ile yüz yüze bırakılmış. İran’daki Bahai Üniversitesi’nden 7 eski öğretim görevlisi, 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Bahai din sorumluları, daha önce de uluslararası kamuoyuna İran rejiminin bir plan dahilinde ilkokullarda okuyan Bahai çocukları tespit etmek için gizli bir sayım yaptığını bildirmiş, bu konudaki kaygılarını dile getirmişti.
1941-1979 yılları arası Bahailerin refah yılı
İran’da Bahailerin en az baskıya maruz kaldığı Şahlık hükmünün sürdüğü yıllar da dahil, Bahailere karşı baskılar hiç durmadı. 1941-1979 yılları arasındaki Muhammed Zera Pehlewi’nin Şahlığı döneminde Bahailere karşı baskı durma noktasına gelmişti. Bu süreçte Bahailere karşı herhangi bir yargısal baskı uygulanmamış, resmi olmasa da Bahailere, bir azınlık dini olarak Bahailik faaliyetlerini sürdürmelerine olanak sağlamıştı.
1979’da İslam Cumhuriyeti devriminin gerçekleşmesi ardından kurulan İran rejimi, Rojihelat’ta Kürtlere karşı başlattığı baskı politikalarını İran’daki diğer dini ve etnik azınlık gruplarına karşı da uygulamaya koymuş, Devrim Muhafızları (Pasdaran) bizatihi bu baskı politikalarının uygulayıcısı olarak görevlendirilmişti. Bu dönemden sonra Pasdaranlar, hiçbir belge ve kanıt olmaksızın Bahai inancına mensup kişileri tutuklamış, bu dini azınlık mensuplarını insanlık dışı uygulamalarla baskı altına almaya çalışmıştır.
Bu ağır baskılar sonucu Bahailerin bir kısmı Müslüman olmak zorunda kalmış, bir kısmı da İran’dan kaçmak zorunda kalmıştı.
Bahai Akademisyen: İran rejimi, Husilerle Bahailere jenosit uyguluyor
ABD’nin Carolina eyaletindeki Nurs Üniversitesi araştırma görevlisi Nebil Elyas, Bahailiğin dünyada söz sahibi olma iddiasından dolayı İran rejiminin Bahailere hep kuşkuyla yaklaştığını ifade etti.
Kendisi de Bahai inancına sahip olan Akademisyen Nebil Elyas, kendi Facebook hesabından paylaştığı İran rejiminin Bahailere karşı uyguladığı baskı uygulamaları değerlendirmesinde, İran rejiminin Bahailere kuşkuyla yaklaşmasını tahmin etmenin zor olmadığını, İran dışındaki Bahailerin faaliyetlerini takip etmesinin bunun güçlü bir kanıtı olduğunu söyledi.
Yemen’de katledilen Bahailerin ölüm fermanının İran rejimi tarafından verildiğini belirten Elyas, Yemen’in bazı bölgelerinde kontrolü elinde tutan İran rejimi güdümündeki Husilerin, 25 Şubat’ta, casusluk yaptıkları gerekçesiyle yargıladığı 24 Bahaiyi tanıdığını dile getirdi.
Nebil Elyas, söz konusu Bahailere yönelik suçlamaların asılsız olduğunu, Husilerin bu suçlamalarla yargıladığı Bahailerin idam cezasıyla cezalandırılmasının kesin olduğunu, bunun Bahailere karşı işlenen bir Jenosit olduğunu söyledi.