Lübnan siyaset ve toplumunda hatırı sayılır bir etkiye sahip ve askeri anlamda bölgede İran destekçisi en büyük milis güce sahip Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah, geçtiğimiz hafta, İran’a müdahale olması durumunda bunun bölgesel bir savaşa sebebiyet vereceği tehdidinde bulundu.
Amerikan Foreign Policy Dergisi’nde Anchal Vohra imzasıyla yayımlanan bir makalede Nasrallah’ın bu tehdit barındıran değerlendirmesi üzerinden İran-Hizbullah ilişkileri ve bunun bölgeye etkilerini kaleme alınmış.
Malumun İlanı
Makalede Hizbullah lideri Nasrallah’ın bu tehdidinin malumun ilanı olduğunu belirtilerek Nasrallah’ın kendi cephesine mesajı niteliğindeki “Hiç kimse, yükselen bu gerilimden korkmasın” ifadesine vurgu yapılmış. Bu ifadenin hem ABD’ye bir uyarı hem de destekçilerinin endişelerini giderici bir ifade olduğunun vurgulandığı makalede şu ifadelere yer verilmiş:
“Hizbullah, tarihsel olarak İran’ın bölgedeki en etkili milis gücü müttefiki olmuştur; İran’ın içine girebileceği tüm savaşlarda İran safında yer alması uzun zamandır bekleniyordu. Ancak Lübnan'daki iç baskılar bu tür bir katılımı karmaşıklaştırıyor ve İran dış politikasını buna göre değiştiriyor.
Mayıs ayının ortalarında, ABD’nin uçak gemisi grubu ve Hava Kuvvetleri bombardıman uçaklarını Basra Körfezi’ne göndermesinden sonra Irak’taki Şii Hizbullah milisleri geri çekildi ve ardından körfezde Suudi Arabistan’a ait petrol boru hattına, ayrıca Yemen sınırına yakın Necran'da bir Suudi silah deposuna saldırının sorumluluğunu üstlendi.
Olaylar, Tahran’ın ABD’nin yaptırımlarına rağmen Avrupa’ya petrol satışlarının devamı amacıyla alternatif bir mekanizma oluşturulması için verdiği 60 günlük süre dolmadan ortaya çıktı ve Tahran’ın ciddiyeti hakkında bir uyarı görevi görecek şekilde ayarlandı. İran’ın dikkatleri Hizbullah’tan Husilere çekmesi sürpriz olmamalı. Tahran, bir ihtilafın belirli koşullarında hangi müttefik milislerini aktif edeceğini her zaman dikkatle değerlendirmiştir. Amaç, herhangi bir askeri harekâtın İran’ın düşmanları için acı verici olacağını göstermektir.”
İran çatışmalara doğrudan katılmıyor
Makalenin devamında İran’ın savaş ve çatışmalara doğrudan katılmayarak yandaşı olan milis güçler eliyle düşmanlarına en büyük zararı verdirmeye meyilli olduğu vurgulanarak, Yemen’deki Husilerin yıllardır Suudi topraklarına balistik füze ve dronlarla saldırılarını örnek vererek, körfezdeki son saldırıların da bu mantık çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
Makalenin Washington Yakın Doğu Politika Enstitüsü'nün kıdemli üyesi Michael Knights’in görüşlerini yansıtan bölümünde Knights, İran’ın bu saldırılarda Husileri devreye sokmasının akıllıca bir strateji olduğunu, bu şekilde bu karşılık verilmesi durumunda karşılık verilecek coğrafyanın Yemen olacağını hesapladığını ifade ediyor. Knights, İran’ın ABD’yi direkt hedef almaması ve Suudi Arabistan’ı hedef almasının da İran’ın bu sinsi politikasının bir özelliği olduğunu vurgulayarak, ABD’nin direkt hedef alınmasının sonuçlarının İran açısından ağır sonuçlarının olacağını söylüyor. Knights şöyle devam ediyor:
“Soru şu: ABD ne zaman ve ne ölçüde veya ne zamana kadar tahammül edecektir? İran, yandaşlarının her birinin olaya dâhil olma zamanı ve olabilecek riskleri anlıyor. Hizbullah’ı ABD’yle şu andaki çatışmaya dâhil etmek, İsrail’in de dâhil olmasını kaçınılmaz hale getirecek ve bu durum kesinlikle daha geniş bir bölgesel savaşa neden olacak. Hem İran’ın hem de Hizbullah, bundan kaçınıyor.”
İsrail’in olaya dahil olmasını istemiyorlar
Makalenin Hizbullah’ın İran ile ilişkileri ve Lübnan’daki konumu ile ilgili bölümünde ise; Hizbullah’a yakın veya uzak çok sayıda Lübnanlı siyasi analistin, Hizbullah’ın savaş konusunda ideolojik olarak kararlı olduğunu ancak ABD ile gelişen çatışma ihtimalinde Hizbullah’ın İran'a pek faydasının olmadığı görüşüne yer verilmiş. Bahsi edilen siyasi analistlerden Sami Nadir, bu konuda Hizbullah’ın doğrudan olası bir savaşın içine girmek, Lübnan’ın kırılgan barışını tehlikeye atmak ve ekonomisini daha da zayıflatmak için yeterli iç desteğe sahip olmadığını söylüyor. Sami Nadir şöyle devam ediyor:
“Ekonomimiz kötü durumda. Hizbullah, ABD-İran ihtilafına müdahale ederek durumu ağırlaştırırsa, Lübnan halkı tarafından kabul edilmeyecektir.”
Hizbullah'a yakınlığı ile bilinen siyasi analist Hasan Cewad ise, ne ABD ne İran ne de Hizbullah’ın Lübnan’da kaos istemediğini ifade ederek, İran ve Hizbullah’ın şimdilik diğer aktörlerin kullanılmasını planladıklarını, Hizbullah’ın arka planda kalmasının ana nedeninin İsrail tarafından herhangi bir saldırı hamlesinin gelmesini önlemek olduğunu dile getiriyor.
Hizbullah’ın İsrail’e karşı her zaman etkili bir direniş sergilediğinin altını çizen Cewad, Hizbullah’ın şimdilik sessiz salmasının sebebinin Lübnan’da savunucusu olduğu siyasi yapının zarar görmesini istememesi olduğunu, zaten bu yüzden Hizbullah’ın 2006'daki son savaştan bu yana İsrail'le ilişkilerinde ihtiyatla davrandığını söylüyor.