Ana içeriğe atla

İran ve Kürdistan’ın Doğusu

İran ve Kürdistan’ın Doğusu
posted onJanuary 16, 2019
noyorum

 İbrahim GÜÇLÜ

   Ülkemiz parçalanmış ve uluslararası bir sömürgedir. Dünyada da, sömürge olarak kalan tek ülkedir. Ülkemizin bir parçası, Doğusu, güzel insanlarımızın bir ölümünün yaşadığı bir parçası, şu an İran’ın sömürgesidir ve işgali altındadır.

Bu bağlamda, İran da, T.C, Suriye, Irak devletleri gibi bizim için sıradan, uzağımız da olan bir devlet değildir. İsmi geçen dört sömürgeci devlet de, kaderimizi, yaşamamızı yakından ilgilendiren devletlerdir.

İran’la, Kürdistan ülkesi ve Kürt milleti olarak ilişkimiz 1639 yılına, Qasrı Şirin Anlaşmasına dayanır. Kürdistan, 1639 yılında Osmanlı ve Fars İmparatorluğu arasında bölünür. Bu tarihten sonra, Kürdistan’ın büyük parçası Osmanlı İmparatorluğunun, küçük parçası Fars İmparatorluğunun sömürge sistemi altında yaşamaya devam etti.

Bu dönemde, Kürdistan iki imparatorluk arasındaki savaşların alanı haline geldi. Bundan dolayı büyük zararlar gördü. Her iki parçadaki Kürtler, iki imparatorluğun savaşının sonucu hem karşı karşıya geldiler, hem de büyük zararlar gördüler.

Lozan Antlaşmasıyla Kürdistan dört parçaya bölündüğü zaman, Kürdistan Fars, Türk, Arap (Irak ve Suriye) sömürgeci, ırkçı milli devletlerin egemenliği altında yaşamanı devam ettirmek zorunda kaldı.

Kürdistan’ın bu bölünmüş ve uluslararası sömürge statüsü devam etmektedir. Sadece Kürdistan’ın Güneyinde 2005 yılında Irak’ta referandumla kabul edilen yeni bir anayasa ile Irak Devleti federal bir devlet statüsüne kavuşunca, Kürtler sınırlı da olsa özgür, iktidar, egemenlik sahibi oldular.

Kürtlerin bu federe devlet, egemenlik ve iktidar statüsü; sorunlu halde devem etmektedir. Irak’ta federal sistem Kürtlerin ihtiyacına vermeyince; sömürgeci ve ırkçı milli devlet yönelimi gelişmeye başlayınca; Kürdistan’ın Güneyinde bağımsızlık referandumu Eylül 2017 yapıldı. Halkımız dünyanın dört bir yanında ve her parçada bu referandumu şevkle destekledi.

 

Kürt milleti referandumda %93 oyuyla, Kürdistan devletine evet dedi. İşte o zaman Kürdistan yeni bir sömürgeci devletler saldırısı ile karşı karşıya kaldı. ABD ve Batının, Kürdistan Yurtseverler Birliği içindeki etkin ve egemen bir ihanet gurubunun da desteğine alınca, Kürtlerin egemenliği ve iktidarına Kerkük’te ve birçok başka küçük yaşam birimi ve şehirde; Ekim 2017’de son verildi. Bu Kürtleri farklı bir acıya boğdu. Çünkü Kürtlerin, Kürdistan Mahebad, Kürdistan Otonomisinden sonra yeni devletleşme projesi yıkılmış oldu.      

Bundan dolayı, Kürdistan’ın Doğusu hakkında yazarken, İran’ı tanımak anlamlı olacaktır. Bu nedenle İran’ı çalışmamız ve okumamız gerekiyor.

 

avatoday

 

İran Ortadoğu’nun Önemli Sömürge Devletlerinden Biri Ve İslam İmparatorluğu Sevdalısı

Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya ve İngiltere İran topraklarının tamamını işgal ettiler. Rusya 1917 Bolşevik İhtilâlinden sonra birliklerini tümden İran’dan çektiler. Aynı dönemlerde, Osmanlı İmparatorluğu’nda da Kürdistan’ın önemli bir bölgesi Rusya tarafından işgal edildi. Rusya’daki Bolşevik İhtilâlinden sonra, Rusya, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki Kürdistan topraklarından da çekildi.

Rusya’nın çekilmesinden sonra, İran'ın tamamını İngilizler işgal ediyor.  Ancak 1920'de Rus ordusunun yeniden Kuzey İran'a girmesi üzerine İngiliz birlikleri bu bölgeden çekiliyorlar.

Rıza Han 1925'te, "Rıza Pehlevi" unvanıyla İngilizlerin yardımıyla İran şahı olunca, işgal kuvvetleri bu ülkeyi terk etti. Rıza Pehlevi İngilizlerin İran üzerindeki çıkarlarını koruma görevini üstlendi.

Rıza Pehlevi'nin II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya'sıyla işbirliği yapması üzerine 1941'de Sovyet ve İngiliz kuvvetleri İran'ı işgal etti. Bu olaydan sonra, Rıza Pehlevi tahttan çekildi. Yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi'yi geçirdi.

İran’ın Sovyetler birliği ve İngilizler tarafından işgal edilmesi, ABD’nin müdahalesi koşullarında, Sovyetler Birliğinin desteğiyle 1946 yılın Kürdistan Mehabad Cumhuriyetı kuruldu. Bu İran’da Kürt milletinin kopuşu, Kürdistan’ın İran işgalinden kurtulması, İran’a büyük darbe anlamına geliyordu.

1953'te çıkan bir iç siyasi kriz ve çatışmalar üzerine, Başbakan Musaddık görevden uzaklaştırıldı, Muhammed Rıza Pehlevi,  ülke dışına kaçtı. Kısa bir süre sonra ABD'nin desteğiyle yeniden tahtına dönebildi.

Muhammed Pehlevi’nin ABD desteğiyle tekrardan İran’a dönmesi, ABD'nin İran üzerindeki nüfuzu ve hegemonyasının artmasına neden oldu. Dönüşünden sonra Şahlığını ilan etti.

Şah’ın siyasi, ekonomik, uygulamaları, halka baskıları halk tarafından büyük tepki gördü. Muhalefetin büyümesine kaynaklık etti. Özellikle 1962'deki akıl dışı ve insan hak ve özgürlüklerini tümden rafa kaldırma uygulamaları, halkın büyük tepkisine yola çatı. Humeyni'nin halk nezdinde destek sağlaması ve liderliğe doğru yol almaya başlaması da bu gelişmelerden sonra oldu. Şahın adamları bu hukuk dışı uygulamalara karşı gelişen halk direnişini kırmak için bazı yerlerde korkunç katliamlar gerçekleştirdi.

1968 yılında da, Kürdistan’ın Serdeşt Bölgesinde İran KDP-Devrimci Komitesinin öncülüğünde İran işgali ve sömürgeliğine karşı, Kürt milli Devrim Ayaklanması gerçekleşti. Ne yazık ki bu Kürt Milli Devrim Ayaklanmasının ömrü uzun olmadı,  kanla bastırıldı. Abdullah Muini, Süleyman Muini, Mele Avare gibi karizmatik liderleri katledildiler.

İran’da başlayan toplumsal, sınıfsal, Kürtlerin, diğer ulusal toplulukların mücadelesi Şubat 1979'da Ayetullah Humeyni liderliğinde gerçekleştirilen iktidar değişikliğine kadar durmadı. Bu kavganın en örgütlü güçlerinden biri Kürtlerdi. Kürtler İran KDP ve Kürdistan Devrimciler Örgütünün öncülüğünde bu kavgaya, ayaklanmaya katıldılar.

İran’da Şah Rejiminin devrilmesi, iktidarın İslamcı güçlerin eline geçmesinden sonra, Kürtler de Kürdistan’da de facto iktidar ve egemen oldular. Kürdistan’ı özgür ve bağımsız bir yapı kazandı.

İktidar değişikliğiyle birlikte, 1 Nisan 1979'da yapılan referandumla İran’da “İslâm Cumhuriyeti ilan edildi” Kürtler, Kürtlerin örgütleri, kanat önderleri bu oylamaya katılmadı, İran’ın İslam Cumhuriyeti’ne dönüşmesini ve Şeriatçı İslam Rejiminin kurulmasına olmasına destek ve onay vermediler.

Kürt liderleri, örgütleri İslam Cumhuriyeti rejiminin güçlenmesi halinde kendilerine saldırılacağını biliyorlardı. Uzun bir zaman geçmeden öyle de oldu. İran Rejimi, Kürdistan’daki de facto iktidarı ve egemenlik sistemini yakmak için saldırıya geçti. Kürdistan partileri ve Şeyh Îzeddîn Hüseyin, Eylül 1979 yılkında İran rejimine karşı silahlı mücadele kararı aldılar.

Böylece, Kürtlerin İran sömürgeciliğine karşı silahlı mücadelesi, Simko Ağa’nın ve 1968 yılındaki Kürt ayaklanmasının devamı bir milli silahlı ayaklanma oldu. Aynı zamanda ne yazık ki kısa sürede yıkılan Kürdistan Mehabad Devletinin mirasına dayandı ve arkasına alarak milletimizin ezici çoğunluğunun desteğini aldı. Yedisinden yetmişime kadar Kürtler, bu milli devrim ayaklanmasını desteklediler.

İran Sömürgeci Devleti, Kürdistan’ Otonomisi ile Irak Devleti arasındaki savaşta ilk başlarda destekleyen devlet oldu. Bu destek aynı zaman da İran ve ABD desteğiydi. Ama ne zaman ki, Irak İran’a toprak hem de petrol yataklarının bulunduğu bölgeleri vermeyi taahhüt edince, İran Kürtlerin milli savaşına desteğini kesti. Kürdistan Otonomisi yönetimi ve Ulusal Lider Mustafa Barzani silahlı mücadeleyi durdurdu.

Dört sömürgeci devlet, Cezayir’de Kürtlere karşı bir anlaşmaya imza attılar.

Bu anlaşma Irak’ın İran’a toprak vermesi şeklinde sonuçlandı.

Ama ne zaman ki 1979’da Irak Baas Rejimi kendisini güçlü his ediyordu. En büyük desteği Sovyetler birliği idi. Bu nedenle, İran’a karşı savaş açtı. 

İran’da, ABD ve tüm Batıya karşı bir mücadele içinde olduğundan, uluslar arası destekten yoksundu. Irak bu durumda İran’a verdiği topraklarını geri almak için savaşı başlattı. Başaracağını da hesap etti.

Kürdistan’ı işgal eden iki sömürgeci devlet arasındaki savaş, 10 yıl sürdü. Bu savaşta, 1 milyon insan öldü. Milyonlarca insan evsiz ve barksız kaldı.

Bu savaş devam ederken, İran’da Kürtler İran sömürgeci devletine, Irak’ta da Irak sömürgeci devletine karşı milli mücadele içindeydiler.

Daha öncesinde de Kürdistan’ın Doğusundaki Kürt milli güçleri ve örgütleri Irak Devletiyle, Irak’taki Kürt milli güçleri ve örgütleri de İran Devleti ile ilişki içindeydiler. Bu devletler, kendi aralarındaki bu savaşta Kürtleri da kullandılar. Halepçe Katliamı, KYB’nin İran’la olan ilişkilerinin sınırını hayli genişletmesi sonucu gelişti. Bu Kürtlerin Enfal’den sonraki en büyük trajedik katliamı idi. Bu katliamda kitlesel kimyasal imha silahları kullanıldı. 

İran, Şah döneminde bir diktatörlük rejimini kurdu. Bu rejimde, İran bir eyalet sistemini benimsemesine rağmen, bu sistem içi boş ve kof olan bir eyaletçilik oyunuydu. Şah diktatörlüğü zamanında, tüm insanlar hak ve özgürlüklerinden; İran’da yaşayan milletler (Kürt, Beluci, Arap, Azeri Milletleri) bütün ulusal hak ve özgürlüklerinden yoksundular.

İslamcı elit, insanların hak ve özgürlüklerine garanti altına alma; milletlerin milli haklarını teslim etme ve tanıma sözüyle, halkın ve Kürtlerin de desteğini alarak iktidar oldular. İslam Cumhuriyeti Devleti ve rejiminin ilanından sonra, daha dar anlamda bir totaliter diktatörlük oldu. Tüm İslam’ın da değil, Şii mezhebinin diktatörlüğünü tesis etti. Şii diktatörlüğünün tesisiyle birlikte, İslam İmparatorluğu emperyalist düşüncesini açıkça savundu. İnsanların hak ve özgürlüklerini Şah diktatörlüğü döneminden daha katı ve fazla bir biçimde baskıladı, yok saydı. İnsanları ezdi. Milletlerin ve Kürt milletinin haklarına saygı duymadı. Muhalefet dönenimde, Kürdistan’da otonomiyi kabul edeceğini söyleyerek Kürtlerin desteğini kazanan İslam iktidar eliti, koyu bir sömürgeci sistemi sürdürmeye devam etti. Kürdistan’a otonomiyi kabul etmeyeceğini, Kürdistan’da Şeyh İzzettin Hüseyin yönetiminde oluşan temsilci heyete açıkça ifade etti. Heyetten, Kürdistan’daki iktidar ve egemenli sistemine son vermelerini istedi. Kürdistanlılar bunu kabul etmediği için savaş ilan etti.

Kürtler de, bu savaşı şerefle ve yiğitçe karşılamak zorunda kaldılar.  İlk zamanlar birçok alanı kurtarmış ve egemenlik alanı oluşturmalarına rağmen, bu alanları zamanla kaybettiler. Halen Kürdistan’ın Doğusunda Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi devam ediyor. İleri bölümde bu konuya daha detaylı girme olanağımım olacak.

İran Sömürgeci, Irkçı İslam Rejimi, 1979’dan sonra birkaç yıl her gün ortalama 35 kişiyi idam etti. Halen de bu idamlar özellikle Kürdistan’da devam ediyor.

Muhalefet liderlerine, Kürdistan milli mücadelesinin liderlerini suikastla yok etme metodu bir anlayış olarak sürdü. Kürdistan liderlerinden Fatih Sultani ve diğer Kürt liderlerinin Kürdistan’da, Dr. Abdurrahman Kasımlo, Dr. Şeref Kendi, Qazi Mihemed’in yeğeni Emir Qazî Hatun’un, İran KDP İskandinavya sorumlusu Kamuran’ın Avrupa’da katledilmeleri bunun somut örneklerini oluşturmaktadır.

İran’da İslam İmparatorluğu bir strateji olarak benimsendi. Bulunduğumuz aşamada bu emperyalist anlayışı, Ortadoğu’da Şiiler üzerinde egemenlik kurma somut savaşına dönüşmüş durumda. Bu savaşta da hayli başarı elde etmiş durumdadır.

İran İslam Cumhuriyeti, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemende ciddi bir egemenlik ve nüfuz sahibidir. ABD bunu engellemek için büyük bir gayret içinde olmasına rağmen, kendi piyonları Şah diktatörlüğünün yıkılmasının üzerinde 40 yıl geçmesine rağmen, İran’ı sınırlandırma ve İran’da rejimi değiştirme başarısını gösterebilmiş değil.

İran’da büyük bir yoksulluk var. ABD’nin ekonomik ambargosu İran’daki milletlerin hayatlarını çekilmez hale getirmiş durumda. Büyük bir gelir eşitsizliği devam ediyor. İran parası çok değersiz hale gelmiş durumda, İnsan hak ve özgürlükleri alabildiğine kısıtlanmış durumda. Bu nedenle, İran İslam Rejimine karşı büyük bir mücadele var. ABD, rejimi değiştirmek için on yıllardır çaba gösteriyor. Özellikle de Trump bu çabasını daha serleştirmesine, büyük ambargolar uygulamasına rağmen; İran rejimini geriletemiyor.

İran’da tek meclisli bir sistem var. İran’da başkanlık sistemi var. Devlet başkanı ve meclis üyeleri de halk tarafından seçilmektedir. Seçimlerde düzenli ve zamanında yapılmaktadır. Liberal muhalifler de bu seçimlere katılmaktadır. Halk, İslam Rejimini ve İslamcı İktidar elitini güçlü bir şekilde desteklemeye devam etmektedir.

İran’da farklı Miletler en başta da Kürt milleti, büyük bir zulüm altında yaşamaktadırlar. Bütün ulusal haklarından mahrumdurlar. Bu milletlerin ülkelerinin ismiyle eyalet yapılanması olmasına rağmen, bu eyaletler içi boş ve kof yapılanmalar olmaktan öteye geçemiyor.

Kürtler, mecliste ulusal kimlikleriyle temsil edilme hakkına sahip değiller. Kürdistan partileri (KDP İran ve Komala ve diğerler) seçimleri boykot etmekteler. Sömürgeci sistemin kuralları içinde hareket etmeyi ret etmektedirler.

 

avatoday

 

Kürdistan’ın Doğusunda, Sömürge Sistemi Varlığını Devam Ettiriyor

Kürdistan’ın Doğusunda, İran’ın sömürgesi konumundadır. Kürdistan Mehabad Devletini kurmuş olmasından dolayı da, Kürdistan’ın milli mücadelesinde öncü ve feyiz veren parçasıdır. Aydını oldukça fazla ve kaliteli olan Kürdistan parçasıdır.

Bütün Kürdistan parçaları gibi, Kürdistan’ın Doğusunu da görmek gerekir. Gidip gören, orada kalan biri olarak oralarını güzelini aktarmam olanaklı değildir. Mehabad şehrinin, yakın tarihimizde, 20 Yüzyılın ortalarında bir Kürdistan devletine neden başkentlik yaptığını hep merak ettiği konuların başında geliyordu. Qazî Mihemed, Sadri Seyfi Qazî gibi büyük milli kahramanları ve liderleri yetiştiren ve geliştiren; yurtseverlik ateşinin yüksekçe ve güce yandığı şehrin benim için gizemi vardı.

Kürdistan’ın Doğusunda Mehabad Şehrine, ilk olarak İslamcı Elitin iktidar olmasından 5 ay sonra Temmuz 1979’da gittim. O zaman 29-30 yaşlarında genç denecek yaştaydım.

Kürdistan’ın Doğusuna ikinci gidişim, silahlı Milli Mücadelenin başladığı, Kürdistan milli güçleri v partilerinin birçok alanı kurtarılmış bölge ilan ettikleri zamandı.

Kürdistan’ın Doğusu ve Kuzeyi arasındaki resmi sınırı tanımayarak, dağları aşarak, bir grup silahlı Güney Kürdistanlı Pêşmerge ile birlikte pasaportsuz gittiğim o gizemli şehirde, Çarçıra Meydanındaki yüksek vatanseverlik şarabını tatma şansını elde ettim. O şehrin vatanseverliğine layık olur muyum, olmaz mıyım diye de hep düşündüm.

Mehabad Şehrine, İranlıların ifadesi ile Sablaxa gittiğim zaman, bu gizemli yaklaşımımda ne kadar haklı olduğunu anladım.

Her kürdün de gidip görmesi gereken bir Kürdistan şehri olduğunu ifade etmem abartılı olmaz.

Mehabad da, Kürdistan Mehabad Devleti’nin ilan edildiği Çarçıra meydanına gidildiği zaman, farkına varmadan vatanseverlik ve sömürgeciliğe karşı kin gibi duygu hemen uyanıyor.

Tabi ki Kürdistan’ın Doğu şehirlerinde, kültür ve sanatın merkezi Senandaj, Serdeşt, Bokan, Bane, Xane’yi de görmek ayrıca bir imtiyazdır.

Kürdistan’ın Doğusunda, Şehit Mela Evara, Süleyman Muini, Abdullah Muini, Fatih Sultani’nin arkadaşlarıyla oturup sohbet etmenin ayrı bir tadı vardı.

Rahmetli Şeyh İzzettin Hüseyin ve Şehit Dr. Abdurrahman Kasımlo gibi büyük aydınlarla, milli liderlerle oturup konuşmak insanı farklı dünyalara taşıyordu.

12 Eylül Askeri darbesinden sonra Ala Rizgari Siyasi Hareketi olarak Kürdistan’ın Doğusuna yerleşmek, orada askeri ve siyasi eğitim yapmak, Devlet güçlerine karşı mücadeleye küçük çapta da olsa katkı yapmak ve Kürdistan’ın Doğusundaki milli mücadele içinde heyecan ayrı anlam taşıdı. Ben de Ala Rizgarî Siyasi Hareketinin bir temsilcisi olarak bu katkıdan dolayı gurur duydum. Bu katkı için taşları döşeyen bir olma şerefine de nail oldum.

Kürdistan’ın Doğusu, Kürdistan’ın Güneyi ile ve özellikle 20. Yüzyılın başlarından itibaren yakın ve sıcak ilişkiler içinde olmasına rağmen; Kürdistan’ın diğer parçalarıyla uzak bir ilişki içinde olmuştur.

Kürdistan’ın Doğusunun önemli bir milli devrim ve Kürt ulusal kurtuluşu merkezi olmasının uzun bir tarihi var. Bu nedenle biraz gerilere giderek, Kürdistan’ın Doğusunu tanımaya çalışalım.

 

avatoday

 

Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin Önceli Şeyh Ubeydullah Ve Sımko Ağa Milli Ayaklanması

 

Kürtler, bütün Kürdistan parçalarından olduğu gibi Kürdistan’ın Doğusunda da İran sömürgeciliğine karşı sürekli bir mücadele içinde oldular.

Kürtler, büyük insan Kürt lideri Şeyh Ubeydullah önderliğinde 1880 yılında Osmanlı – İran sınırını aşarak İran'ın Mahabad ve Urmiye bölgesinde hâkimiyet sağladılar. Ne yazık ki bu durum uzun sürmedi ve İran sömürgeci Devleti iki yıl sonra yine Kürdistan’ın bu şehirlerini ve bölgeleri işgal etti. İran Şah ordusu tam anlamıyla bir Kürt katliamı gerçekleştirdi. Kürtler birçok kasaba ve köyü boşaltmak zorunda kaldı. 

Şeyh Ubeydullah Nehri öncülüğündeki milli devrim ayaklanması, Kürt ulus devletini kurmayı amaçlayan ayaklanmaydı. Bundan dolayı milli ayaklanma bastırılmış olmasına rağmen, Şeyh Ubeydullah Nehri, “Kürt ulusal kahramanı” ve “Kürt ulusunun ulusun kurtarıcısı” olarak kabul edildi.

Bu milli devrim hareketleri, Kürdistan’ın Doğusunda Kürtleri bağımsız bir Kürt devleti çatısı altında toplamayı amaçlayan, 19.yüzyılın ilk yarısından itibaren ortaya çıkan Kürt ulusçuluğun bir önceliydi. Kürtlerin ilk Ulusal ayaklanması olan bu isyan genel anlamda Kürt Ulusal Hareketinin şekillenmesinde de önemli bir rol oynadı.

Bunun arkasında, Sımko Ağanın öncülüğündeki milli direnme hareketi önemli ve kapsamlı bir harekettir.

Ben bu ayaklanmayı, Kürdistan Mehabad Devleti’nin kuruluşunun önceli olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

Osmanlı İmparatorluğu-Fars İmparatorluğu sınırları üzerinde bulunan Şikaklar her iki taraf için sürekli sorun olmuşlardır.

Sımko Ağa, Şikaklıların lideri olarak 1918 yılının sonu 1919 yılının başında bulunduğu Kürdistan Bölgesini İran işgalinden kurtarmak için harekete geçti.  Simko Ağa mücadelesinde başarılı oldu. Kürtler arasında da 20. Yüzyılının milli bir kahramanı ve lider olarak kabul görmeye başladı.

İran Devleti de onu, büyük bir sorun olarak değerlendirdi.

Bunun yanında Sımko Ağa Osmanlılar ve Mezopotamya’daki İngiliz idaresi için dikkate alınması gereken bir güç oldu.

Simko Ağa, bu milli mücadele sırasında Ruslar, Osmanlılar, Ermeniler, SüryanilerLE ittifak kurdu.

İran Sömürgeci Devleti, Simko Ağa’nın liderlik yaptığı ve Kürtlerin egemen olduğu topraklara saldırınca (1920), Kürdistan’ın Kuzeyine geçti. Dağlık bölgelere yerleşti.

T.C Devleti Simko Ağa’yı mülteci olarak kabul edince, Türk-İran ilişkileri gerginleşti. Simko Ağa, Kürdistan’ın Doğusuna direnmek için tekrardan geçti. Ne yazık ki, İran güçlerinin saldırısı sonucu geri çekilmek zorunda kaldı.

Simko Ağa, aynı zamanda modern eylem biçimlerini ve teknolojiyi de kullanan çok yönlü bir Kürt lideridir. Simko Ağa, 1918 den 1922’ye kadar Urmiye Gölü’nün batı ve güney bölgesinde özerk bir Kürt hükümeti kurdu.

Bu sıralarda Sovyet hükümeti Kürtlere “Otonomi” verilmesi konusunda Sımko Ağa ile İran hükümeti nezdinde arabuluculuk yaptı. Bunun üzerine İran hükümeti 1922’nin ilk yarısında Sımko Ağa ile ateşkes imzaladı.

Simko Ağa, 1921’de yapılan antlaşma şartlarına uymayarak, tekrar İran kuvvetlerine karşı saldırdı. Ama bu saldırısında başarılı olamadı  Kürdistan’ın Kuzeyine geçti..

Türk Devleti, Şeyh Said Milli Ayaklanması nedeniyle İran’daki Sımko Ağa’ya daha şeytanca yaklaşıp bu Kürt milli mücadelesine destek vermesini engellemeye çalıştı. Bu nedenle, 21 Temmuz 1926’da bakanlar kurulu kararnamesi ile güvenliği sağlanması şartı ile Sımko Ağa’nın ilticası kabul edilmesi yoluna gidiliyor.

Simko Ağa 1926 yılının Ekim ayında Türkiye’den ayrılarak tekrar İran’da milli devrim mücadelesini geliştirmeye çalıştı. Ama İran hükümetinin saldırısı sonucunda, Kürdistan’ın Güneyine yerleşti. Simko Ağa 1928 yılında Kuzey Kürdistan’a geçti ve dağlık alanda yaşamaya başladı. Türkiye-İran-Irak sınır bölgesine yerleşti.

İran hükümeti Sımko Ağa ile barış masasına davet etti. Simko Ağa daha barış yapılacak yere varmadan pusuya düşürülerek 12 arkadaşıyla birlikte (18 Temmuz 1930) katledildi.

İran’ın Kürdistan liderlerini kalleşçe katletmesi yaklaşımı, o tarihten sonra sistematik bir hal aldı.

Abdullah Muini’nin, Süleyman Muini’nin, Mele Avara’nın, Fatih Sultani’nin, Kürdistan Mehabad lideri Qazi Muhammed’in, Seyfi ve Sadır Qazi’nin, İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) liderleri Abdurrahman Kasımlo, Dr. Sait Şerefkendi, diğer Kürdistan liderlerinin katledilmesi, İran’ın barbar, vahşi anlayışının; Kürtleri yok etme siyasetinin bir sonucudur. katledilmesi

 

avatoday

 

İki Liderin (Qazi Mıhemed Ve Mustafa Barazani) Birbirlerine Sıkı Sıkıya Bağlı Ve İtikatlı Olmaları

Kürdistan’ın yakın diyebileceğimiz milli mücadele tarihi incelendiği zaman, karşımıza ömrü kısa olan, 73 yıl önce sömürgecilerin barbar ve vahşi saldırısı sonrasında yıkılan Kürdistan Mehabad Devletini ve onun büyük lideri Qazî Muhammed çıkar.

Kürdistan’ın Doğusunda da diğer parçalarda olduğu gibi, uzun yıllardan İran sömürgeciliğine karşı milli mücadele savaşı verildi. Ama 1930’da Sımko İsmail Ağa’nın kapsamlı isyanının tamamen bastırılmasından sonra uzun yıllar geriye bir çekilme oldu.

Bu dönemde sonrasında, Kürtlerin milli mücadelesi durmadı, Güney ve Kuzey parçalarında devam etti.

Ama İkinci Dünya Savaşından sonra İran ve Kürdistan’ın Doğusunda koşullar değişti. Kürtler ve Kürdistan’ın lehinde koşullar oluştu ve olgunlaştı. Şah Rıza Pehlevi, İkinci Dünya Paylaşım Savaşında, Alman Faşizminin, Hitlerin yanında yer aldı. Bu nedenle, İran’ı bir tehdit olarak gören Müttefik Güçlerinden İngiltere ve Sovyetler Birliği 1941 yılında İran’ı işgal ettiler.

Kürtler bu siyasi koşullarda ve İran’ın içinde bulunduğu durumda kendileri için devlet kurmanın koşullarının doğduğunu saptılar. Bun üzerinde örgütlenmeye ve toparlanmaya başladılar.

Bunun için ilk planda, 16 Ağustos 1943'te KOMELA (Komeleyê Jinêweyê Kurdistan/Kürdistan Diriliş Topluluğu) kuruldu. Komela, sıkı milliyetçi bir hareketti. Aydınlar tarafından kuruldu. Seküler bir anlayışla sahipti.

Mili Devrimci bir hareket olarak, kapitalizm öncesi toplumsal güçlere, de karşıydı. 

Bağımsız ve Birleşik Kürdistan’ı kurmayı amaçlıyordu.

Komela, “Vatan” isimli bir dergi ile düşüncelerini yayıyor, örgütlenme ağını genişletiyordu.  Kürdistan’ın Güneyindeki milli devrim mücadelesine destek oluyordu.

Kürdistan’ın Doğusunda Kürtler arasında büyük etkinliği olan ve Kürdistan Mehabad Devletinin daha sonra başkanı olacak Qazi Mihemed, Komela’nın kurucusu değildi. Yapılan teklif üzerine Komela üyesi oldu. Qazi Muhammed’le birlikte birçok başka Kürt büyükleri, aydınları, kanaat önderleri de Komela’nın üyesi oldular. Bu da Komela’nın etkinliğini ve prestijisini genişletti.

Komela 1945 yılında örgütlenme ve propaganda çalışmalarını hızlandırdı. “Komela’nın başvurusu üzerine SSCB bölgede ‘Kürdistan-Sovyet Kültürel İlişkiler Cemiyeti’ni kurdu. Nisan 1945’te cemiyetin binası törenle açıldı. O zamana kadar illegal çalışan Komela, Sovyet Temsilcilerinin de bulunduğu bir toplantıda gizli örgütlenmeye son verdi, açık bir örgüt haline geldi.

Ama Kürtler daha kapsamlı ve evrensel bir çalışma yürütmek için örgütlenme yapılarını değiştirmeye, bunun için de, evrensel geçerliliği olan parti örgütlenmesine karar verdiler. İKDP, 25 Ağustos 1945’te 105 kişilik kurucu üye ile kuruldu. İKDP’nin kuruluşu ile birlikte Komela’nın üyelerinin tamamına yakını bu partiye geçti.

Kürdistan Devleti’nin kuruluş koşullarının olgunlaşmakta olduğunu gören, aşiret reisleri, beyler, ağalar,, şeyhler de partide yer almaya başladılar. İKDP’ye karşı halkın büyük desteği gelişmeye başladı. İKDP, gerçek anlamda bir kitle ve halk partisi oima yolunda hızlı adımlar attı.

Partinin Başkanlığına da Qazi Muhammed seçildi.Sovyetler Birliği’nin projesi, Azeri Demokratik Cumhuriyeti Devleti bünyesinde bir Kürdistan özerk bölgesinin oluşumuydu. Qazi Muhammed öncülüğünde, Dr. Abdurrahman Kasımlo’nun babasının da içinde olan bir heyet Sovyetler birliğine gittiler. Oradaki görüşmelerinde Bağımsız Kürdistan Devleti taleplerinde ısrar ettiler. Onların projelerine kesin dille itiraz ettiler. Sovyetler birliği de, onların kararlılığı karşısında Kürdistan Devleti’nin kuruluşuna “evet” dedi.

22 Ocak 1946 günü, Kürdistan’ın dört parçasından temsilcilerin (bunları çoğunluğu Kürt aristokratlarıydı) ve Sovyet temsilcilerinin de katıldığı bir toplu gösteri ile Mehabad’ın Çarçıra meydanında Qazi Mıhemed, Kürdistan Mehabad Devletini ilan etti.

Qazi Mıhemed Kürdistan Devleti’ni ilan ettiği zaman, Kürdistan lideri Mele Mustafa Barzani’de silahlı olarak yanı başındaydı. Daha sonra Milli Savunma Bakanı olarak seçildi. Genel Kurmay Başkanlığı görevini yüklendi.

Cumhuriyetin sınırları başkent Mehabad ile beraber 7 ili kapsıyordu. 13 bakan ve 30 parlamenterden oluşan meclis, Devletin Başkanı olarak Qazi Muhammed’i seçti. Komela’nın tasarladığı bayrak parlamento binasına asılıp milli bayrak seçildi ve Kürt şairi Dildar’ın 1938’de Bağdat’ta hapisteyken Sorani lehçesiyle yazdığı ‘Ey Reqîb’ şiiri bestelenerek milli marş ilan edildi.

Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti, tam anlamıyla Kürdistan’i bir devletti. Çünkü Kürdistan’ın dört parçasının temsilcilerinin ve halkının desteğini alan bir devletti.

Oldukça modern ve demokratik bir devletti. Çünkü Kürdistan Devleti, oldukça demokratik, insan hak ve özgürlerini garanti altına alan, Kürdistan’daki ulusal ve dini topluluklara milli,, siyasi, toplumsal özgürlüklerini tanıyan bir anayasaya sahipti.

Çıkarılan iki tane günlük gazetenin yanında, aylık Hawar ve Agır dergileri, bir de kadınların çıkardığı Helale dergisi yayına başladı.

Dünya klasikleri Kürtçe basıldı.

Kürtçe eğitim dili oldu ve ilköğretim zorunlu hale getirildi. Yetişkinler için akşam kursları kuruldu. Kadınların toplumsal yaşama katılımı arttırılarak sosyal kurumlarda görev almaları sağlandı.

Kürt Halk Ozanları Enstitüsü kuruldu.

Tebrize öğrenci yollanarak eğitim görmeleri sağlandı.

ABD, İngiltere ve Sovyetler arasındaki anlaşma sonucu, Mayıs 1946’da İran’dan çekilme sağlandı.

Sovyetler Birliği çekilir çekilmez İran, Azerbaycan’a hemen saldırıp hükümeti düşürdü, yöneticilerini öldürdü. Sovyetler birliği bu duruma sesiz kaldı ve göz yumdu..

İran sömürgeci devleti, ondan sonra Kürdistan Mehabad Devleti’nin yıkılmasını hedef haline getirdi. Saldırı hazırlıklarını açıkça yapmaya başladı. Bunun üzerine, saldırıya karşı ne yapılması gerektiği gündeme girdi. Kürdistan Meclisi ve Hükümeti, Mustafa Barzani, Qazi Muhammed’in ülkeyi terk edip güvence altına alınmasını, İran’a karşı da de savaşılmasını önerdiler ve hatta karar altına aldılar.

 

avatoday

 

Qazi Mihemed, direnme koşullarının olmadığını, kendisinin de bir katliamın olmaması için halkla birlikte kalıp, onlarla aynı kaderi paylaşacağını savundu.

Onun düşüncesi de geçerli karar oldu.

Qazi Muhammed, Kürdistan lideri Mustafa Barzani’nin çıkmasını öneriyor. Güvenceye alınmasını istiyor. Mustafa Barzani gözyaşlarıyla Kürdistan Devlet Başkanı’nın bu kararını kabul ediyor.

Qazi Muhammed, Kürdistan Bayrağını ona emanet ederek uğurluyor. Mustafa Barzani ve arkadaşları, üç devletle savaşarak Sovyetler birliğine geçmeyi başardılar.

İran sömürgeci devleti, Kürdistan Devletini yıkmak için saldırıya geçti. Qazi Muhammed ve birçok devlet yöneticisi yakalandılar. Hukuk dışı ve olağanüstü keyfi bir yargılanma sonucunda 30 Mart 1947’de idam edildiler.

Qazi Muhammed, ölümünde önce Kürtler için tarihi vasiyetini yazdı. O vasiyet halen güncelliğini koruyor.

Yargılanması sırasında da, düşmana darbe olacak, tüm Kürtlere de ders olacak kapsamlı, Kürdistan milletini ve devleti savunan, İran Sömürgeci Devletini mahkûm eden bir savunma yaptı.

Hakkında idam kararı verildiği zamana kadar, mahkeme heyetiyle dişe diş bir mücadele verdi. Yargılayanları bile hayran bırakan bir kahramanlık gösterdiği gibi, yüksek birikimini de ortaya koydu.

Yargılayan düşman güçlerin bu hayranlığından dolayı, onun savunmasına ulaşmak ve onların aktardıklarından Qazi Muheammed’in büyüklüğünü yeniden anlamak olanağı bulduk.

Kürdistan Mehabad Devleti Başkanı Qazi Mihemed’in mahkemedeki savunmasında, bu devletin  Kurdistani bir devlet olduğunu gösteren önemli bir bölüm var. İran sömürgecilerinin iddialarından biri de, Qazi Mihemed ve arkadaşlarının yabancı güçlerle ilişki kurması, onların İran’da karışıklık yaratmasına önayak olduğu konusudur. Bu dış güçlerden kastın Sovyetler birliği olacağı düşünülürken, onlardan korktuklarından Kürdistan Güneyindeki milli güçler ve Mustafa Barzani güçleri olduğu iddia edilmektedir.

Buna karşılık Qazi Muhammed diyor ki, “Kürdistan bir evdir. Bu evin birkaç odası var. Mustafa Barzani bu odalardan birinde yaşıyordu. Bizim kaldığımız odaya geldi. O oda da onun da odasıdır. Ev hepimizindir.” Ayrıca Mustafa Barzani’nin liderliğini, kahramanlığını, büyüklüğünü gösteren özelliklerini dile getirerek, “Mustafa Barzani Kürtlerin ve bizim liderimizdir” diyor.

Mustafa Barzani de, tek başına önemli bir pêşmerge gücüyle, Kürdistan Mehabad Devleti’nin tek silahlı gücü ve Genel Kurmay Başkanı olarak sonuna kadar Qazi Muhammed’in liderliğini kabul eden, onun kararlarına bağlı kalan ve hareket eden bir konumdadır.

Mustafa Barzani, bugün Apocuların Kürdistan’ın başına getirdiklerini ve gösterdikleri tavrı göstermiyor. Ama açık olan bir şey var ki, Mustafa Barzani bir Kürt lideri, silahlı pêşmerge güçleri Kürt milletinin hizmetinde milli silahlı güçleriydi. Oysa Öcalan sömürgecilerin adamı olan, Kürdistan milletini devlet hedefinden uzaklaştırmak, Kürdistan örgüt ve partilerini ve Kürt milli toplumsal güçlerini tasfiye etmek için örgüt kuran bir kişi. Kürt milli değerleri, milli mücadelesiyle alakası olmayan biridir. Onun silahlı güçleri de, yiğit Kürt gençlerinden oluşmasına rağmen, Kürdistan milli silahlı gücünü oluşturmuyor. Onun için Kürdistan’ın her dört parçasında da halkın iradesini gasp eden ve gasp etmeye çalışan, Kürt liderlerine ve örgütlerine saygı duymayan, onların tasfiyesi için mücadele eden, sömürgeciler adına Kürdistan’da yeniden işgal ve fitne ocakları yakanlar konumundadırlar.

Kürdistan’ın Doğusunda ezici çoğunluk sunidir. Şii Kürtlerin yarısı İran'ın resmi dini olan 12 imamcı, diğer yarısı ise Ehli Hak/Yaresani Şii inancına sahipler. Bunun yanında, Hristiyan, Yahudi, Ateist gibi farklı yaşam tarzına, dini ve mezhebi kimliğe sahip Kürtler de bulunuyor.

Şii Kürtlerin çoğunluğu Kürdistan'ın Güneyine yakın bölgelerde yaşıyorlar.

İran’da Maku kentinden başlayarak Hoy, Salmaz ve Urmiye’ye kadar uzanan Kürdistan’ın Kuzeyi ile sınır bölgelerinde yaşayan Kürtler Kurmanci, diğer Kürtler ise Irak Kürtlerin çoğunluğu gibi Kürtçe'nin Soranice lehçesini konuşurlar.

 

avatoday

 

Kürt Milli Kurtuluş Hareketinin Yeniden Ayağa Kalkması, 1968 Milli Devrim Ayaklanması Ve Karşılaşılan Yeni Felaketler

Kürdistan Devleti’nin yıkılmasından sonra İran KDP çalışmalarını sıkı bir gizlilik ve zor koşullarında yürüttü. Çoğu ileri gelen ve bilinen yöneticileri ülkeyi terke etmek zorunda kaldı. İran sömürgeci devleti, İran KDP üye ve taraftarlarını, bağımsız milli mücadele çalışma yürüten yurtseverleri, tespit ettiği zaman hemen yargılayan, büyük cezalara çarptırtan, Kürt tutukları o ünlü Evin Hapishanesine gönderiyordu.

Gani Billuryan, en uzun ve 30 yıl hapis yatan İKDP yöneticilerinden biri olarak tanınır. O, 1979 iktidar değişikliği döneminde birçok arkadaşı, Kürt yurtseveri ile hapisten çıktı. Ben de rahmetliyi ve onun birçok arkadaşını tanıma olanağı elde ettim.

1968 yılında İran KDP’nin üyelerinin bir kısmı, Muini Kardeşler ve Mele Avara öncülüğünde hareket edenler, Fransa’daki özgürlük hareketinin gelişmesi, T.C Devleti bünyesinde bu özgürlükçü muhalefetin de gelişmesi döneminde, Kürdistan’da silahlı mücadeleyi başlatmayı savunurlar. Ama partiden bu görüş genel kabul gören bir görüş olmaz.

Ayrıca o zaman Kürdistan’ın Güneyinde Eylül Milli Devrim Hareketi güçlü bir silahlı yapıyla devam ediyor. Kürdistan’da birçok bölge kurtarılmış ve Kürt iktidarı kurulmuş durumda. Eylül Milli Devriminin lideri Mustafa Barzani ve Irak KDP yöneticileri de, bu ayaklanmanın yapılması koşullarının olmadığını, kendilerine İran’la olan ilişkilerinden dolayı yardım edemeyeceklerini söylerler.

Buna rağmen İran KDP’den ayrılan grup: Kendilerini İran KDP-Devrimci Komitesi olarak tanımlarlar. Kürdistan’ın Serdeşt şehri bölgesinde, Kürdistan’ın Güneyinin sınırında silahlı mücadeleyi başlatırlar. Ne yazık ki, bu silahlı mücadele uzun ömürlü olmadı. İran sömürgeci devleti, silahlı milli devrim hareketini bastırdı. Bütün öncülerini katletti. Bu döneme ilişkin olarak, Irak KDP’nin bu silahlı milli devrim hareketinin liderlerini İran’a teslim ettiği konusu hep tartışıldı. Ama teslimden öteye, yardım etmedikleri gerçeği söz konusudur.

1968 yılında Serdeşt’e silahlı milli devrim hareketi kanla bastırılsa da, Kürtler yılmadılar. Milli mücadle örgütlenmesine devam ettiler. 1969 yılında Kürdistan’ın Kuzeyinde Devrimci Doğu Kültür Ocaklarını (DDKO) kurduğumuz zaman (ben de Ankara DDKO’nun kurucu üyesiyim. Yönetim kurulu üyeliği ve başkanlığını yaptım); Kürdistan’ın Doğusunda da üniversiteli gençler çok sıkı gizlik koşullarında Kürdistan Emekçiler Örgütünü (Komelaya Zehmetkêşenên Kurdistanê) kurdular. Kısa sürede Kürdistanlı okumuşlar ve aydınlar içinde önemli güce ulaştılar.

 Kürtler, İran Kürdistan Demokrat Partisi, Komela, Bağımsız Bağımsızlıkçı yurtseverler olarak,  1979 yılında Şah’a karşı gelişen İran genel halk hareketinin içinde yer aldılar.

1979 halk ayaklanmasına öncülük eden Humeyni ve arkadaşları Fransa’da yaşıyorlardı. İran KDP’nin lideri Dr. Abdurrahman Kasımlo ve bazı diğer yöneticileri de orada yaşıyorlardı. Bu nedenle aralarında yakın bir ilişki vardı. Sürekli İran’ın geleceği üzerine görüş alış verişi içinde oldular.

Humeyni ve arkadaşlarının iktidar olması halinde, Kürdistan örgütlerinin “Otonomi” taleplerinin olumlu karşılanacağı kanaati güçlü bir kanaat oldu. Bundan dolayı Humeyni ve arkadaşlarının öncülük ettiği kitlesel halk hareketine destek oldular. Başkaca da yapacakları bir şey yoktu.

Geniş Halk Hareketi sonucu, Şah Diktatörlüğü yıkıldı. İktidar değişikliği oldu. Humeyni öncülüğündeki İslamcı elit iktidar oldu. Sürgündeki Kürdistan liderleri ve siyasi kadroları Kürdistan’a döndüler. İran KDP, KOmela, Şeyh İzzettin Hüseyin gizlilik çalışma koşullarından çıkarak, açık çalışmaya başladılar.

Şah İktidarının değişmesinden sonra Kürdistan’da ortaya çıkan sömürgeci devletin iktidar boşluğunu doldular. Kürdistan’da de facto bir iktidar ve egemenlik yapısı ortaya çıktı.

Komela, geniş köylü kesimlerinin desteğini kazanmak için uzun bir yürüyüş tertipledi. O zaman Komela’nın lideri Fatih Sultani idi. Bu uzun yürüyüş halk tarafından büyük destek gördü. Ne yazık ki, Fatih Sultani’nin katledilmesi büyük bir talihsizlik ve olumsuz bir gelişme oldu.

Humeyni'nin İran'a dönüşünden kısa bir süre sonra İran Kürdistan'ı Demokrat Partisi ve tüm Kürdistan örgütleri, “İran’a Demokrasi ve Kürdistan’a Otonomi” stratejisi çerçevesinde taleplerini içeren programı kamuoyuna açıkladılar. Bu programlarının kabul edilmesi içinde, İzzetin Hüseyin öncülük ettiği, tüm Kürdistan siyasi ve sivil örgüt temsilcilerinden ve kanaat önderlerinden oluşan geniş bir heyet bunu Humeyni’ye doğrudan ilettiler.

Bu talepleri kabul görmedi. Bu talep kabul görmediği gibi, Kürdistan’daki iktidarın merkezi hükümete devrini istediler. Bu da Kürtlerin yine Kemalist Dönemi ve diğer dönemlerdeki gibi, yeni bir ihanetle karşı karşıya kaldılar. Bunun aynı zamanda İran sömürgeci devlet güçlerinin kısa bir sonra saldırıya geçeceğini, Kürdistan Mehabad Devleti’nin tecrübesinden de biliyorlardı.

Öyle de oldu. Ama bu arada tehlikeli bir gelişme oldu. Dış müdahale ve özellikle de İran Komünist Partisi TUDEH’in desteğiyle İran KDP’den bir önemli ve etkin bir grup Gani Billuryan gibi karizmatik bir siyasetçinin içinde yer aldığı grup, İran KDP ve Dr. Kasımlo ve arkadaşlarından ayrıldılar. Kendilerini, “İran KDP- 4. Kongre” diye tanımladılar. Bu o zor koşullarda sadece İran KDP’ye değil, Kürt milli hareketine bir darbeydi.

Bu darbenin karakteri daha sonra daha iyi anlaşıldı.  Kürdistan’ın Doğusunda devlet güçlerinin saldırısı üzerine başlayan silahlı Devrim Hareketine karşı, TUDEH’le birlikte rejim yanında yer aldılar. Kürdistan’daki silahlı Milli Devrime karşı savaştılar. Şii Kürtlerin de karşı cephede yer alması durumu daha vahim hale getirdi.

İran KDP ve Komela arasındaki çatışmalı durumda milli harekete zarar veriyordu.

Kürdistan’ın Doğusunda silahlı Milli Devrim Hareketi 1979’da başladı. Kürdistan’ın önemli bölgelerini sömürgecilerden alarak egemen ve iktidar oldular.

Kürdistanlı güçlerin, İran sömürgeci devletiyle mücadelesi gün geçtikçe serleşti. Ne yazık ki, sömürgeci devlet 3 yıl içinde Kürdistan silahlı milli devrim hareketine büyük darbe vurdu, ama kesin hâkimiyetini ancak 1988’de sağladı. Tabi ki, bu süreçte on binlerce Kürt katledildi.

Molla Mustafa Barzani'den ve Qazi Muhammed’den sonra 20.yüzyıldaki en etkili Kürt lideri olarak kabul edilen İran Kürdistan'ı Demokrat Partisi lideri Abdurrahman Kasımlo sözde barış masası başında ve Dr. Sait Şerefkendi de Avrupa’da suikast sonucu katledildiler.

Bu İran KDP liderlerinin katledilmesi, Kürdistan’ın Doğusundaki milli devrim hareketine büyük darbe vurdu ve yenilgiyi hızlandırdı..

Yakın zaman kadar kendisine gelemeyen Kürdistan örgütleri, kısa bir dönem önce silahlı mücadeleyi başlatma kararı aldı.

Ne yazık ki, siyasi örgütlenmede büyük bir bölünme var. Bu da milli hareketi ve silahlı mücadeleyi hayli zayıflatıyor.

Yeni dönemde, Kürdistan’ın Doğusundaki tüm siyasi partilerin “Federal İran ve Federe Kürdistan” stratejisini benimseyerek, eski stratejiden vazgeçmeleri olumlu bir gelişme olarak orta yerde durmaktadır.

Bunun yanında PKK, İran’ın hizmetindeki konumundan dolayı,  Kürdistan’ın Doğusunda büyük bir sorundur. Kürdistan’daki milli harekete büyük zarar vermektedir. Kürdistan örgütlerinin tasfiye edilmesi için büyük bir gayret göstermektedir. Bunun için İran sömürgeci devletinden büyük destek görmektedir.

Diyarbekir, 16 Ocak 2019

([email protected])