Türk devletinin İdlib’de Rusya ile yaşadığı kriz ardından Türkiye’deki mültecileri Yunanistan sınırına yığması ardından sınırda yaşanan gerilim günlerdir Avrupa gündemini meşgul ediyor.
Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günü Brüksel'de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in ardından Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüştü. Erdoğan, görüşme sonrasında planlanan basın toplantısına katılmadı ve beraberindeki heyetle birlikte Brüksel’den ayrıldı. Michel ve von der Leyen kısa bir basın toplantısı düzenleyerek mülteci mutabakatının uygulanması için süreç başlatıldığını açıkladı.
Erdoğan’ın AB’nin gerçek anlamda karar vericileri olan devlet ve hükümet liderleriyle değil, sadece AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bir araya gelmesi ve basın toplantısına katılmaması görüşmenin olumsuz geçtiği şeklinde yorumlandı.
İdlib krizi sürecine kadar AB ülkeleri ile Türk devleti arasında sığınmacılarla ilgili 18 Mart 2016 tarihli mutabakat, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arada bir daha fazla para istemesi dışında aksak da olsa uygulanıyordu. İdlib krizinden sonra Erdoğan’ın hep şantaj amacıyla dillendirdiği mültecileri Avrupa’ya sürme tehdidi gerçekleşti ve aralarında birçok radikal cihatçı grup mensubunun da bulunduğu Türkiye’deki binlerce mülteci, Erdoğan’ın talimatı ile Yunanistan sınırına akın etmiş, “Allahu Ekber” sloganları eşliğinde Yunanistan sınırı geçilmeye çalışılmış ancak Yunan polisi, bunlara engel olmuştu. Avrupa ülkeleri, Erdoğan’ın mültecileri şantaj aracı olarak sınıra sürmesine tepki göstermiş ve Erdoğan’ın tehdit ve şantajlarının kabul edilemez olduğunu belirtmişti.
Anlaşılan o ki Türk devleti ve Erdoğan’ın biraz daha para kapma amacıyla ileri sürdüğü mülteci krizi, Erdoğan’ın dün Brüksel’deki temaslarıyla da giderilemedi. Giderilmesi de aslında beklenmiyordu.
AB kaynakları görüşmenin “samimi” bir havada gerçekleştiğini söylüyor. Fakat kulislerde, AB üyeliğine aday bir ülkenin değil, üçüncü bir ülkenin lideriyle görüşüldüğü izlenimi hakim. Toplantıdan somut bir sonuç çıkmadı. Bu da bir sürpriz değil. Michel ve Von der Leyen’in görüşme sonrası basına yaptıkları açıklamanın da 10-15 dakikayla sınırlı kalması bu kanıyı güçlendirdi. Erdoğan’ın "iki taraf arasında gerginliği daha da tırmandırmamak adına” basın toplantısına katılmadığına dair değerlendirmeler de yapılmakta.
Ankara’ya mülteciler için ek finansal kaynak rafa kaldırılmış
AB kanadı, Ankara’yı, "sığınmacıları Avrupa'ya karşı baskı aracı olarak kullanmakla” suçlamaya devam ediyor. Yunanistan’la tam dayanışma içinde olduğunu söylüyor. Ayrıca Türkiye’deki sığınmacılar için ek finansal kaynak konusu da şimdilik rafa kaldırılmış durumda.
Almanya’nın teşvikiyle bu konu geçen hafta gündeme gelmiş olsa da diğer AB ülkeleri bu fikre henüz sıcak bakmıyor. Avrupa Komisyonu’nun 500 milyon Euro’luk ek kaynak üzerinde çalıştığı haberleri şimdilik bir söylentiden ibaret.
Brüksel’deki görüşmede sadece sığınmacılar değil Suriye’nin yeniden inşasında Avrupalıların oynayacağı rolün de gündeme geldiği belirtilmekte. AB’nin Suriye krizinde askeri rol oynama olasılığı bulunmuyor. AB bununla birlikte Suriye denklemine dönmek ve ülkenin geleceğinde, özellikle yeniden inşasında rol almak istiyor. Ancak ön şart olarak ülkede siyasi geçişin gerçekleşmesini istiyor.
Kulisler: Ankara’nın, 18 Mart’ın güncellenmesi ve vize serbestisi talebi gerçekçi değil
Ankara 18 Mart mutabakatının güncellenmesi ve gümrük birliği, vize serbestisi gibi alanları da kapsayacak şekilde uygulanmasını istiyor. Bu bakış açısı Avrupa kulislerinde “gerçekçi” görülmüyor. Avrupa Parlamentosu’nun “ılımlı” nitelenebilecek Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor dahi, sığınmacılar konusunun Türk devletinin AB’ye katılım süreci, vize serbestisi ve gümrük birliği konularıyla karıştırılmaması gerektiğini söylüyor.
AB’nin önde gelen ülkelerinin, AB içindeki siyasi konjonktür nedeniyle vize serbestisi ve gümrük birliği konularında adım atmalarının en azından yakın gelecekte “zor olduğu” yorumları yapılıyor.
AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Sergey Lagodinsky ise AB hükümetlerinin sığınmacıların Avrupa genelinde “adil” biçimde paylaştırılmasını sağlayacak bir formül üzerinde çalışmalarından yana. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu üyesi olan Lagodinsky, ülkesi Almanya’nın bu konuda “öncü” olmasını ve “bir insani koridor oluşturarak verdiği sözden daha fazla sayıda sığınmacı kabul etmesini” istiyor. Fakat AB’nin “Orta Avrupa” kanadı bu fikre sıcak bakmıyor.
Sığınmacılar konusunda ortak hareket edemeyen AB içinde devletler “gönüllü koalisyon” adı altında hareket etmeye başladı. Almanya, Fransa, Portekiz, Finlandiya ve Lüksemburg Yunan adalarında bloke olmuş 1500 çocuğu paylaşmaya hazır olduklarını bildirdiler.
Sergey Lagodinsky , AB’nin, İdlib’deki “insani felaketi” önlemek amacıyla Rusya’ya baskı yapmasını da istiyor ve ekliyor: “Umarım Recep Tayyip Erdoğan dış politikasının Kremlin’e doğru yönelmesinin stratejik bir hata olduğunu anlamıştır. Türkiye ve AB birbirlerine bağımlıdır ve sığınmacıların insani planda korunması, insan hakları ve hukukun üstünlüğü merkezli yapıcı bir işbirliğine geri dönmelidirler.”
Alman basını: AB fidyeyi ödeyip kurtulamayacağını biliyor
AB ile Türk devleti arasındaki sığınmacı ikilemi ve Berlin’in Yunan adalarındaki mülteci kamplarında yaşam mücadelesi veren çocukların kabul edilmesi konusunda uzlaşma sağlaması meseleleri Avrupa ve özellikle Alman basınında da yer buluyor. Erdoğan’ın gereğinden fazla para ve taviz verilmesinin görüşmelerin sonuçsuz kalmasının temel tıkanma nedeni olduğu değerlendirmelerinde bulunan Avrupa basınına karşın Alman basınında öne çıkan değerlendirme, AB’nin Erdoğan’ın tehditle istediği fidyeyi ödeyip kurtulamayacağının farkında olduğu yönünde.