Skip to main content

Türkiye-Katar ticari ilişkileri ve bölgedeki etkileri

Türkiye-Katar ticari ilişkileri ve bölgedeki etkileri
Suudi ve BAE ile yaşadığı gerginlikle Türk devletine sarılan Katar, Rojava’da Türk devleti ile aynı cephede yer alırken, Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’la yaşanan sorunda Türk devletine karşıt cephede yer alıyor.
posted onDecember 14, 2019
nocomment

Suudi ve BAE ile yaşadığı gerginlikle Türk devletine sarılan Katar, Rojava’da Türk devleti ile aynı cephede yer alırken, Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’la yaşanan sorunda Türk devletine karşıt cephede yer alıyor.

Türkiye’li deneyimli muhalif gazetecilerden Fehim Taştekin, Al Monitor’da yayımlanan yazısında Katar’ın Körfez’deki kankardeşleriyle yaşadığı krizden sonra ekonomik ve askeri olarak yeni bir çıkış kapısı bulmak için Türk devletine bel bağlamasını ve bu minvalde yapılan ekonomik ve askeri işbirliğinin geleceğiyle ilgili ipuçları veriyor.

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış ilişkilerde dostluk ve karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler çarkını artık ‘tehdit ve şantaj’ mekanizmasıyla çevirmeye çalıştığını vurgulayan Taştekin’in ilgili yazısı şu şekilde:

Dış ilişkilerde dostluk ve karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler çarkını artık “tehdit ve şantaj” mekanizmasıyla çevirmeye çalışan Erdoğan, 2017’de Körfez’de “Araplar arası kriz” sırasında asker göndererek (3 bin) kalkan olduğu Katar’la yedi işbirliği anlaşmasına imza attı.

SWAP anlaşması 

25 Kasım’da Doha’da beşincisi düzenlenen Yüksek Stratejik Komite toplantısı vesilesiyle Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamad El Sani'nin huzurunda imzalanan anlaşmalar şehircilik, ticaret, finans, yatırım ve teknoloji alanlarında işbirliğini geliştirmeyi amaçlıyor. 

Bir numaralı anlaşma, iki ülke merkez bankaları arasında SWAP (para takası) anlaşmasının güncellenmesine yönelik. Yerel para birimleri üzerinden ticareti kolaylaştırma ve finansal istikrara destek olma amacıyla imzalanan SWAP anlaşmasına göre merkez bankaları karşılıklı olarak 5 milyar dolara denk gelen bir tutarla kasalarında Türk Lirası ve Katar Riyali bulunduracak. Bu miktar 2018’de 3 milyar dolar karşılığı Türk Lirası ve Katar Riyali idi.

“Cezalandırıcı blok, Katar’a eski şartlara ek olarak Ankara ile ilişkileri kesmesi şartını getirdi” 

İçeride ve dışarıda zor dönemeçlerden geçen Erdoğan’ın hâlâ dostları olduğuna dair sahne performansı ne kadar kayda değer ya da bu değer Katar için de geçerli mi? El Sani hanedanlığı, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği “cezalandırıcı” blokla ilişkilerini hâl yoluna koymayı umduğu bir süreçte Körfez’de iyice “istenmeyen aktöre” dönüşen Türkiye ile ortaklıkta yeni fasıllar açmış oluyor. Suudi-BAE ikilisi, Katar’a ilişkileri normalleştirmek için Müslüman Kardeşler’e desteği kesmesi ve El Cezire kanalının yayın çizgisini değiştirmesi gibi 2014’ten beri standartlaşan şartlar listesine 2017’de Türkiye ile askeri ilişkileri kesmesini de eklemişti. Hâliyle Katar’ın Türkiye ile balayını uzatması, komşularla normalleşme denemelerini tıkayabilir. Hemen öncesinde Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in milli takımlarını Katar’da oynanan 24’ncü Arap Körfez Kupası’na gönderme kararı yeni sayfa için olumlu bir sinyal olarak algılanmıştı.

Katar, Rojava’da Türk devletiyle aynı cephede yer alırken Doğu Akdeniz’de karşıt cephede 

Katar, Barış Pınarı Harekâtı’na destek verip Türkiye’yi kınama eğilimindeki Arap Birliği’nde ayrık bir pozisyonda kalsa da özellikle Ankara’nın hassasiyetlerinin öne çıktığı Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasında kendi ajandasını izliyor. Nihayetinde Katar birçok açıdan Erdoğan’ın biçimlediği ölçü ve tarzda bir eksen kavgasına tutuşabilecek ölçekte bir ülke değil. Söz gelimi, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte doğalgaz arama faaliyetlerine katılırken Türkiye’den ayrışabiliyor. Erdoğan da bu meseleyi görmezden geliyor. 

Dış politikadaki beklenen uyumun yakalanmaması yer yer gündem oluyor. Son olarak El Cezire İngilizce’nin Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili yayınları yüzünden bir medya savaşı yaşandı. TRT World, El Cezire’yi, El Arabiye kanalıyla aynı çizgide düşmanca yayın yapmakla suçlamıştı. Kanal ayrıca Katar’daki yabancı işçiler arasında artan ölümlere dikkat çekmişti. Daily Sabah da El Cezire İngilizce’yi “Türkiye-Katar ittifakı karşısında bir tehdit” olarak niteleyip şu çağrıyı yapmıştı: “El Cezire, ittifaka çomak sokanları saflarından ayıklamalı.” 

Bunlar, Araplarla ilişkilere kuşkuyla bakan (Türkiye’deki) ulusalcı çevrelerde de “Katar’dan dost mu olur?” kıvamında sorularla ele alınıyor. Yine de komşularından emin olamadığı sürece Şeyh Temim, Twitter mesajına da yansıdığı üzere Erdoğan’la dostluğu kesmeyi göze alamıyor: “Türkiye-Katar ortaklığı başarılı bir şekilde hedeflerine doğru ilerliyor.” 

Dış politikada ortaklığın kıvamını bulmaması bir yana, yapılan anlaşmalar Türkiye’nin dış ticareti ve stratejik hesapları açısından çok manidar gözükmüyor. Türk medyasının “dev anlaşma” diye sunduğu imzaların altındaki “ekonomik büyüklüğü” görmek mümkün değil.

Bunca tantanaya rağmen iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2018’de 1.4 milyar dolar seviyesinde kaldı. Türkiye’nin Katar’a 2017’de 650 milyon dolar olan ihracatı 2018’de 1.1 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde Katar’ın Türkiye’ye ihracatı da 264 milyon dolardan 335 milyon dolara yükseldi. Bu artışla Katar, Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler arasında 39’ncu sırada. Yani artış oranı aldatıcı. Beklentiler ise büyük. Bugüne kadar Katar'da 17 milyar dolar değerinde iş yapan Türk inşaat sektörü, 2022 Dünya Kupası ve 2030 Katar Ulusal Vizyonu çerçevesinde gündemde olan alt ve üstyapı projelerine talip. Hedef, 200 milyar dolarlık inşaat yatırımından daha fazla pay almak.

Ayrıca Erdoğan her seferinde Katarlıları yatırıma çağırıyor. Katar, Ağustos 2018’de ekonomik krize koşut olarak dayanışma için Türkiye’ye 15 milyar yatırım sözü vermişti. Hükümet kaynaklarına bakılırsa yatırımlar 22 milyar doları buldu. Gerçekte rakamlar tartışmalı. Yatırım miktarının 15 milyar dolar hedefinin gerisinde kaldığı söyleniyor. 22 milyar rakamı ancak eski yatırımlar dâhil edilerek tutturulabilir. Türkiye, diğer ülkelerle ilişkilerini zehirleme pahasına Katar 15 milyar dolar sözünü yerine getirdi mi getirmedi mi diye çetele tutup SWAP anlaşmasına gereğinden fazla önem atfederken Katarlıların Suriye’de kafa kafaya geldikleri Rusya’daki yatırımları 13 milyar doları aşıyor. 

SWAP anlaşması da çok anlamlı bulunmuyor. Ekonomist Uğur Gürses anlaşmayı döviz rezervlerini şişkin göstermeye dönük “kozmetik işler” olarak yorumlayıp Merkez Bankası’nı doğru işlerden uzaklaşmakla eleştiriyor. 

SWAP 3 milyar dolar iken ikili ticaret bunun yarısı bile olmadı. İkili ticaretin 2018’deki gibi sıçrama yapması da beklenmiyor. 

Ayrıca ilişkilerdeki nostaljik tarafın her şeyin üstüne çıktığını da vurgulamak gerekiyor. 2017’den bu yana 3 bin Türk askerinin bulunduğu Tarık Bin Ziyad Kışlası’na yakın bir yerde yeni bir kışla inşa edildi. Erdoğan bu kışlaya Halid Bin Velid isminin verildiğini duyururken “Bu üssün kapatılmasını talep edenler ülkemizin Katar'ın kara gün dostu olduğunu hâlâ idrak edemeyenlerdir. Tarihimizin hiçbir döneminde dostlarımızı tehditler karşısında yalnız bırakmadık, bırakmayız” dedi.

İslam tarihinde Seyfullah (Allah’ın Kılıcı) adıyla anılan Halid Bin Velid, Suriye ve İran’ı hilafete bağlayan komutandı. Tarık Bin Ziyad da “Endülüs’ün Fatihi” olarak tarihe geçti. 

“Türk Üssü Katar’ı ne Suudi ne de İran’dan koruyabilecek”

Katar’daki Türk komutanın üssü anlatırken Tarık Bin Ziyad’dan naklen “Arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Artık geriye dönüşümüz kalmadı” sözünü kullanması, Körfez medyasında antenleri kaldırmıştı. Şark’ul Evsat yazarı Abdurrahman Raşid, “Buradaki düşman, apaçık Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleridir. Arkasındaki deniz de dalgalı Körfez Denizi’nden başkası değildir. Katar, komşularına Türk üssüyle gözdağı veriyor. Türk üssü, Katar’ı ne Suudi Arabistan’dan ne de İran’dan koruyabilecek” diye yazmıştı. 

Abartılı stratejik bağlamlara oturtulan Katar’ın getirisi her hâlükârda sınırlı. Beri tarafta kavgalı siyasetle Türkiye’nin geri kalan Arap coğrafyasında zemin kaybettiği de bir vakıa. Haliyle bir Türk deyişinden hareketle sormak lazım: Erdoğan’ın attığı taş ürküttüğü kurbağaya değiyor mu?