Diyarbakır Barosu Başkanı iken öldürülen Tahir Elçi, ölümünün 4. yılında vurulduğu yer olan Dört Ayaklı Minare'de anıldı.
Anmaya Elçi’nin eşi Türkan Elçi, Bölge Barolarının yanı sıra Ankara, Antalya, Bursa, Aydın Barosu, HDP il yöneticileri ve Demokratik Toplum Kongresi (KCD) Eş Başkanı Berdan Öztürk CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Elçi’nin sevenleri katıldı.
Diyarbakır Adliyesi önünde toplanan Elçi’nin sevenleri, “Seni Unutmayacağız” pankartı eşliğinde Dört Ayaklı Minare’ye yürüdü.
Sinevizyon gösteriminin ardından Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, Tahir Elçi’ye seslenerek şunları söyledi:
“Seni tanıyan tanımayan herkes, senin iyi bir hukukçu, yılmaz bir insan hakları savunucusu; dürüst bir barış savunucusu, savaş karşıtı bir adalet savaşçısı olduğunu iyi bilir. Bu nedenle de meslek hayatını, mağdurların yanında onların yoldaşları olarak, tam da bu Dört Ayaklı Minare önünde noktaladın. Yaşamını noktaladığını sanma; yürekleri yumruklarından büyük meslektaşların ve dostların tarafından yaşatılıyorsun, yaşatılacaksın.
“Faili meçhul cinayetler mi? Bildiğin gibi”
Faili meçhul cinayetler mi? Bildiğin ve mücadelesini verdiğin gibi. Faili meçhul cinayetlerin tamamı yoldaşlarınca takip edilse de, idarenin ve yargının el birliğiyle üzeri örtülmeye devam edilmektedir. Takip ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Bir de senin barış hayalin vardı. Ne yazık ki esamesi okunmuyor hâlâ. Ama üzülme, barışseverlerin sayısı, bıraktığın yerden daha fazla. Bu puslu havada da susmuyor barışseverlerin sesi. Tüm baskılara rağmen barış kelimesini ve barış fikrini memleketin her karışına, hatta tüm dünyaya yaymak konusunda her zamankinden daha azimliler.
“Yani sevgili başkan, sınırın altındakiler de üstündekiler de tedirgin”
Ya savaş? Savaş kışkırtıcıları tarafından toplumsal yaşamın bir parçası haline getirmeye çalışıldığını söylemeye gerek bile yok. Sen zaten bunu biliyorsun. Savaş sınırları aştı. Ülkenin güneyi ateş topu… Sana Afrin’i mi anlatalım, Azez’i mi, Cerablus’u mu? Ya Kobani? Qamişlo’da hâlâ insanlar uyuyamıyor. Grê Spi, Serêkaniyê’de ise yaşam adeta bir can pazarı. Nusaybin ve Akçakale’de de katledilenler oldu. Yani sevgili başkan, sınırın altındakiler de üstündekiler de tedirgin, öfkeli ve kederli. Yoksulluk mu? Tam da bildiğin gibi diz boyu. Yoksunluk ve yoksulluk birilerinin adeta halklarımıza dayatmaya çalıştığı cehennem azabı gibi.”
“Sen gittin hanemizde acıdan başka ne kaldı?”
Cihan Aydın’ın ardından konuşan Türkan Elçi de eşine şöyle seslendi:
“Yine Dört Ayaklı, kapına geldik, yine kuşluk vakti, yine saat 10.53. Bir ömrün hukuka ibretlik ser encamını, bir ağıtın kısa ömür üzerine olanı, taştan bir sokağa anlatmaya geldik. Yine tende yara, yürekte keder, gecenin karanlığında ölüm kokusu. Sen gittin gideli içimizde yıkılmış bir şehir uyur, niçin uyanmaz. Uyuduğun sokak kırık, dökük. Gidişin eksiklikti desem yine her şey eksik kalır. Bu dar sokakta eksilen sendin, çoğalan ölümdü. Ardından her şey biraz daha eksildi, mesela huzurumuz, hürriyetimiz, umutlarımız eksildi.
“Yine Dört Ayaklı kapına geldik”
“Gecenin öksüzlüğünde uyuyan adalet, serzeniş yakarış olup damlar avuçlarımıza. Sen gittin hanemizde acıdan başka ne kaldı? Savaş kuruttu gözümüzdeki denizleri, kumunda ölülerden başka ne kaldı. Sen gittin zamansız ölümler çoğaldı. Yalnızlığımızın kuytuluğuna saklandık, gel kurtar bizi bu haksızlıktan. Sen geldin bu sokağa, yüreğini eline alarak geldin. Yalnız geldin, ölümleri durdurmak için çoğalarak nerelere gittin? Kapkara taşlı kapına geldik, aydınlığından bizim karanlığımıza seslen, bize yaşamın kutsallığından söz et; hakkın, hukukun. Özgür düşünmenin yüceliğini, işkencenin insanlık suçu olduğunu yıllarca haykırdığın gibi yeniden haykır. İnsanlar arasında ırk, dil, din ayırımı yapmadan herkes için adalet ve eşit yaşam koşulları talep etmenin nasıl bir erdem olduğunu, savaş severlere bu topraklarda savaş istememenin ulviyetini, bu meşum manat de sanık aramayanların, katillere şerik olacağını masum duruşunla bir kez daha hatırlat. Barış isteyen bir adamı arkadan vurmanın alçaklık olduğunu haykır.”
Cinayetin failinin ortaya çıkmamasına ilişkin de Türkan Elçi, şu ifadeleri kullandı:
“Belki biter bu sabahsız gece. Belki zulüm susar, kan susar, belki onulmaz kaderimiz beklenmedik düzlüğe çıkar. Yine dört ayaklı kapına geldik. Yine yerde yatıp uyanmayan bir elem. Sonsuza dek yerde yatanın ölümünün, tesadüfi bir ölüm olduğuna inandırmak istiyorlar bizi. Oysa biz biliyoruz ki doğrultulan namlu, taammüden ve fiilendir. Sıkılan tek kurşunun sehvenle işi olmaz. Oysa biliyoruz ki günbegün hukukun hükmü azalıyor, hak gölgelenir, katiller elini kolunu sallayarak yürüyor taş sokağımızda.
Dört ayaklı kapına ömrümüzün sonuna dek geleceğiz, Tanrının adını günde beş kez anan bu minareye -ölümüne şahitlik yapan bu minareye- ahvalimizi anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Belki ilahi adalet yerini bulur, belki gözümüzün yağmuru diner, belki bu sokağa bahar gelir, insanın insanı yiyip bitiren kavgası son bulur.
Belki karanlık cinayet, faili meçhul olmaktan çıkar, aralanır zulmet ellerin kara perdesi, aramıza ördüğümüz korku duvarları yıkılır, işte o zaman adalet mülkün temeli, mülk kardeşliğimizin temeli olur. Belki bir adalet yağmuru yağar, bu ülke Tahir bir nebze de olsa biter bu sokakta.”