Skip to main content

Jerusalem Post: ABD’de Erdoğan işgalciliğinin destekçisi kilit müttefikler artık yok

Jerusalem Post: ABD’de Erdoğan işgalciliğinin destekçisi kilit müttefikler artık yok
Jerusalem Post, Türk devletinin Washington’daki kilit müttefiklerinin görevden ayrıldığı, onların yerine Erdoğan’ın başka ülkeleri işgal için açık çek alamayacağı isimlerin geleceğini yazdı.
posted onJanuary 16, 2021
nocomment

İsrail gazetesi Jerusalem Post, Türk devletinin işgalci politikalarını hayata geçirmek için Washington’da peydahladığı James Jaffrey ve Joel Rayburn gibi destekçilerinin artık görevlerinin başında olmadıklarını ve yerlerine, Erdoğan’ın bu işgalci politikalarına çek vermeyecek isimlerin geleceğini yazdı.

Konuyla ilgili olarak Seth J. Frantzman imzasıyla Jerusalem Post gazetesinde yayınlanan makalede Türk devleti için en önemli iki figür olarak gösterilen James Jeffrey ve Joel Rayburn gibi isimlerin görevlerinden istifa ettiklerine dikkat çekti.

Makalede Erdoğan’ın, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine sınırsız erişime sahip olacağına güvendiği ancak şimdi DC’de değişen politikalar olduğu ve bu yeni durumun Erdoğan’ı fazlasıyla sıkıntıya sokacağı ifade edildi.

Seth J. Frantzman imzasıyla Jerusalem Post gazetesinde yayınlanan makalede son dört yıl içinde Türk devletinin çoğu kez Trump yönetiminin onayıyla, Washington'daki Kürt protestoculara saldırdığı, Batı Kürdistan’ın (Rojava) Afrin ve diğer kentleri işgal ettiği, NATO ortaklarını tehdit ettiği, terör örgütü Hamas'a destek verip liderlerini ağırladığı, yoksul Suriyelileri paralı asker olarak alıp kullandığı, Ermenilere karşı savaşı teşvik ettiği ve hatta Suriye'deki ABD askerlerini tehdit ettiği hatırlatıldı.

“Biden zaferini ilan edince Erdoğan saldırgan davranışlarına son verdi”

2016’da Trump göreve geldiğinde Erdoğan rejiminin izolasyondan kurtulmak için onu bir araç olarak gördüğü ifade edilen makalede Erdoğan’ın, yeni başkan Joe Biden ve gelecek ekibinin Ankara'dan emir alamayacak olmasından ve tehditlerini hoş karşılamayacağından korktuğu, Biden’ın zaferini ilan etmesinden itibaren saldırgan davranışlarına son verdiği ve başkalarına saldırmak için açık çek istemeyi azalttığı da belirtiliyor.

Türk devletinin herhangi bir kontrol ve denge olmaksızın hareket etmesinde Trump’ın kilit bir rol oynadığına vurgu yapılan makalede, Mayıs 2017'de Washington’a gelen Erdoğan’ın kendisini çok güçlü hissettiğini, bunu göstermek için de Türk büyükelçiliğinin ikametgahı yakınında barışçıl protestoculara saldırmak için korumalarını gönderdiği ifade ediliyor.

Çeteleri silahlandırarak Kürtlere karşı kullandı

Protestoculara yönelik saldırının, Türk devletinin yüz binlerce memur ve diğerlerini “terörist” ve “darbeci” olmakla suçlayarak tasfiye etmesi sırasında gerçekleştiği, Ankara’nın Washington’daki arkadaşlarının da Türkiye'de var olduğu iddia edilen türden bir ABD “derin devleti” hakkında hikayeler yaydıkları aktarılan makalede, referandumla daha da güçlenen Erdoğan’ın önce Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn aracılığıyla ve ardından doğrudan erişim yoluyla Trump'a anında erişim elde etmeye başladığı ifade ediliyor.

Afrin’de etnik temizlik, ABD birliklerini bombalama

Ocak 2018’den itibaren Türkiye’nin Suriyeli cihatçı çeteleri silahlandırarak Kürtlere karşı kullanmaya başladığı da belirtilen makalede, Afrin’de iddia ettiği gibi “terörist” olmamasına rağmen Türk devletinin bölgeyi işgal ettiği ve bölgede tam bir etnik temizlik gerçekleştirdiğinin altı çiziliyor.

NATO tarihinde ilk kez Türk devletinin ABD birliklerini bombaladığı, bunu yaparken de ABD’nin kendisine imtiyazlı davranacağını hesapladığına işaret edilen makalede, “Dış politikasını DC çevrelerinde satmak için Türk devleti, ABD'deki sağcı seslerin İran İslam Cumhuriyeti karşıtı olduğu kadar Obama'nın politikalarını eleştirme eğiliminde olduğunu anladı. Ankara, “Obama dönemi politikalarını” altüst etmenin bir yolu olarak Suriye'deki Kürtlere yönelik saldırısını sattı. Bu arada Türkiye, Tahran ve Moskova ile çalışıyor, Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi satın alıyor ve İran ile Suriye konusunda Amerika'yı izole edecek ve ABD'li ortak güçleri Suriye müzakerelerine dahil etmeyecek bir anlaşma arıyordu” deniyor.

“Türk lobisi, Ankara’nın Rusya ve İran rejimine karşı olduğun iddia ettiler”

Makalede, “DC'deki Türk lobisi Ankara'nın Rusya'ya karşı bir siper olduğunu ve İran rejimine karşı olduğunu iddia ettiler, Trump'a göre Türk devletinin farklı bir mesajı vardı: DAİŞ'le mücadele ederek ABD'nin parasını kurtaracaktı. Aslında Ankara rejimi, DAİŞ militanlarının Türkiye üzerinden İdlib'e geçmesine izin vererek DAİŞ'le çalışıyordu” şeklinde ifadelere de yer veriliyor.

Makalede, Türkiye’nin Suriye’deki politikasının ABD’yi Ekim 2019’da Kuzey Suriye’nin bir kısmından çekilmeye zorlayarak Rusya, İran ve Suriye rejimlerinin güç kazanmasıyla sonuçlandığı da belirtiliyor.

Türk devletinin hem içeride ve hem de dışarıda muhaliflerini ve rakiplerini korkutmak için Washington’dan alacağı açık çekin farkında olarak davrandığına işaret edilen makalenin devamında şu görüşler dile getiriliyor:

“Türk devletinin otoriterleşmesi, Trump yönetiminin rızasıyla oldu”

“Türkiye’nin giderek otoriterleşen ve militarist davranışı, son birkaç yıldır Amerikan desteği veya rızasıyla yapıldı ve bu, alışılagelmiş ABD dış politikasından önemli bir sapma anlamına geliyordu. Başkanının Ankara'dan telefon ve emir almadığı daha az kaotik bir yönetim, Türk devleti ABD güçlerinin çekilmesini talep ettiğinde kendi Pentagon’u, Dışişleri Bakanlığı ve müttefikleriyle birlikte çalışabilirdi. Bunun yerine Beyaz Saray, önemli ABD müttefiklerine haber vermeden Suriye'den çekileceğini iki kez ilan etti.”

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki Ankara yanlısı siyasi atanmışlar tarafından bir strateji uygulamaya konduğunun belirtildiği makalede bu mantığın altındaki sebepler ise şu şekilde ifade edildi:

“Birincisi, Türkiye'nin Suriye'deki politikayı kontrol etmesini istediler. Ayrıca, Suriye'deki ABD politikasına karşı olarak Moskova ve Tahran ile giderek daha fazla ittifak kurmasına rağmen, Türkiye'nin Rusya için bir “denge” olduğunu düşünerek Soğuk Savaş dönemine inanıyorlardı.”

Kürtleri kandırdılar

Makalede, omurgasını Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri’ni (HSD) yok etmek için Türk devletiyle birlikte çalışan ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevlilerin hem Suriye’deki birlikleri ve hem de Merkez Komutanlığı’nı kenara itmeye çalıştığı, HSD'ye Şam'la çalışmaları gerektiği ve Suriye'nin geleceğinde yerlerinin olmadığını, ABD'nin Suriye'deki rolünün geçici, işlemsel ve taktiksel olduğunu söyledikleri belirtildi.

Bu söylenenleri dikkate alan HSD’nin Şam’la birlikte çalışmaya başladığı, bu durumun ise Dışişleri Bakanlığı'ndaki Türk devleti yanlısı diplomatlarına HSD'nin Esad ve İran rejimiyle birlikte çalıştığını iddia etmeleri için yol açtığına işaret edilen makalede, “Artık ABD'yi İdlib'de Türkiye’nin arkasına almak ve Suriye’nin doğusundan çıkarmak için nihai hedefleri olan Türkiye’nin Suriye’yi işgalini harekete geçirebilirlerdi” deniyor.

Makalede, açık çekin sona erdiğini sezen Türk devleti ve lideri Erdoğan’ın yeni ABD yönetimiyle “İran rejimine karşı” olduğu söylemini ileri sürmek için ABD'deki sağcı sesleri kullanamayacağı, bunun için de şu anki tek kartının uzlaşma olduğu ve bu yüzden de Yunanistan, Fransa, İsrail ve sorunlu olduğu diğer ülkelere uzlaşma için çağrılara başladığı vurgulandı.