تجاوز إلى المحتوى الرئيسي

Murat Karayılan'dan Erbil'e olumlu mesajlar

Murat Karayılan'dan Erbil'e olumlu mesajlar
PKK Halk Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, Türk devleti’nin Güney Kürdistan’a girerken beraberinde Kürtlere zafer kazanma şansını da getirdiğini ifade ederek, “Güney Kürdistan’da onları yenersek Ankara da yenilir, bu faşist rejim düşer” diye konuştu. Karayılan, “Türk devleti ile Kürt dost olmaz” dedi.
posted onAugust 5, 2019
noتعليق

PKK Halk Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, Türk devleti’nin Güney Kürdistan’a girerken beraberinde Kürtlere zafer kazanma şansını da getirdiğini ifade ederek, “Güney Kürdistan’da onları yenersek Ankara da yenilir, bu faşist rejim düşer” diye konuştu. Karayılan, “Türk devleti ile Kürt dost olmaz” dedi.

PKK Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, Stêrk TV’de Kürdistan’daki güncel siyasal ve askeri konuları değerlendirdi. Karayılan, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın “Şengal, Irak’ın bir parçasıdır” sözlerini de değerlendirirken, “Hiç kuşkusuz Şengal, Kürdistan’ın bir parçasıdır” dedi. Karayılan, Kürt medyasını da mevcut sorunları derinleştirmekle eleştirdi.

Güney Kürdistan yönetimine saygılı olduklarını belirten Karayılan, Şengal'de PKK güçlerinin bulunmadığını, orada bulunan gücün kendilerini örgütlenen ve Ezdilerden oluşan YBŞ güçleri olduğunu söyledi.

Fırat Haber Ajansı’nın yayınladığı söyleşinin öne çıkan başlıkları şu şekilde:

“Türk devleti ile Kürt dost olamaz”

“Türk devleti ile aramızda 4 yıldır ciddi bir savaş var. Bizi tasfiye edip halkımızı teslim almak istedi. Bunun için yeni bir konsept temelinde kendilerini yenileyerek sonuç almak istiyor. Bahardan bu yana bazı gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler Türk devletini oldukça zorladı.

QSD, bu Newroz’da DAİŞ’e karşı zaferini ilan etti. Askeri olarak yenildi. DAİŞ’in yenilmesi, aslında AKP siyasetinin darbe alması anlamına geliyordu.

Belki bazı Kürtlerin yüzüne gülüp “sizinle dostuz” diyor ama onlar asla Kürt dostu değildir. Şu hakikati herkes çok iyi bilmeli: Türk devleti kendi sınırları içerisinde Kürt kimliğini, Kürt halkının varlığını ve statüsünü, yasal olarak kabul etmediği müddetçe hiçbir Kürt ile gerçek dost olamaz. Kürt’ü Kürt’e karşı kullanmak için sadece geçici dostluklar kuruyor. Çünkü bunların tarihi çok canlı bir biçimde gözlerimizin önündedir. Şêx Said isyanında, Dersim’de Türk devletini destekleyen Kürtleri sonradan hedefleyip üzerine gitti. Bunlar tüm Kürtlere karşıdır. Yürüttükleri yeni konsept de bu temeldedir. İşte şimdi ‘PKK’ye karşı savaşıyoruz, bunlar terördür, PKK olduğu için gidiyoruz’ diyorlar. Rojavayê Kurdistan için de aynı şeyi söylüyorlar. Kürtlerin statü sahibi olmasını engelleyip işgal etmek için yalanlar uyduruyorlar. Güney Kürdistan'ı işgal edip, yavaş yavaş tümüyle kontrollerine almak için aynı şeyi söylüyorlar. Konseptleri, asıl amaçları budur.

2015’ten beri, özellikle 2016’daki bilinen darbeden sonra Türkiye’de yeni bir rejim yürürlüğe girdi. Adına derin devlet de denilen Türk devleti içerisindeki derin damarların hepsi bir araya geldi. Çünkü öncesinde bunlar arasında çelişkiler vardı. Ergenekoncular, ulusalcılar, milliyetçi olan MHP gibi yapılar, Türk-İslam sentezli kesimler ve AKP Erdoğan öncülüğünde birleşti.

“Tüm mevzilerimizi koruyoruz”

Aramızda amansız çetin bir savaş sürmesine rağmen şu anda tüm mevzilerimizi koruyoruz. Onlar istihbarat ve teknikle bizi darbeleyip sonuç almak istiyor. Onlar ne Bakur’da kitleyi teslim alabildi ne de genel olarak PKK’yi tasfiye edebildi. Esasen başarısızdırlar. 4 yıldır varını yoğunu ortaya koyarak Kürt halkına karşı bir savaş yürütüyor ama yine de kazanamadı. Bu nedenle siyasi, diplomatik, ekonomik krizlere girdi. Herkesle sorun yaşar duruma geldi.

Kürdistan parçaları arasındaki bağ

Kürdistan’ın parçalarını birbirinden ayrı ele almak yanlış olur, yine sanki tüm parçalar aynıymış, arada hiç fark yokmuş gibi ele almak da bir o kadar yanlıştır. Güney Kürdistan siyasetinde bu konuda yanlışlıklar ve yetersizlikler var. Kürdistan'ın tüm parçaları birbirine etkide bulunuyor. Kürt halkının Güney Kürdistan’daki en güçlü dönemi 1974’teydi. Peki neden kırıldı? Belki yanlış dış ilişki siyaseti etkili oldu ama esasen Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının özgürlük hareketi yoktu, Doğu Kürdistan’da yoktu, Rojava’da vardı, destek sunuyordu ama Güney yine tek başınaydı. Bu nedenle düşürüp tasfiye ettiler.

Peki 1991’de Güney Kürdistan’daki güçler o kadar güçlü olmamalarına rağmen neden sonuç aldılar? Tamam, belki uluslararası imkanlar da vardı ama asıl olarak Kürt halkının Kuzey Kürdistan’daki durumu çok güçlü bir konuma gelmişti, Türk devleti artık ‘ya ver kurtul, ya vur kurtul’ deme noktasına gelmişti. Turgut Özal o zaman bu temelde Güney Kürdistan’la ilişki geliştirmek durumunda kaldı. Hatta ben o zaman Avrupa’daydım, merhum Celal Talabani bana bir mektup gönderdi ve ben de Önder Apo’ya gönderdim. Özal, Celal Talabani’yi davet etmişti. Celal Talabani, Türkiye’ye gitmek istiyordu, Önder APO da onayladı ve o temelde gitti. Rahmetli Celal Talabani o zaman KDP adına da hareket ediyordu, çünkü ittifak halindeydiler. Kürt Özgürlük Hareketi, Kuzey’de güçlü olduğu için Türk devleti Güney’i de ciddiye aldı. O zaman Doğu Kürdistan'da da her ne kadar sorunlar yaşasa da bir Kürt hareketi vardı, Peşmerge vardı, bir mücadele veriliyordu. O da bir denge yaratıyordu. Böylece Güney Kürdistan yönetiminin kurulmasının zemini oluştu. Demek ki Kürdistan parçaları arasında bir bağ ve ilişki vardır, birbirinden ayrıştırılamaz. Zaten düşman da ayrı tutmuyor. Bu konunun anlaşılmasında vahim yanlışlıklar var. Parçalar arasında hiç farklılık yokmuş gibi yaklaşmak da yanlıştır. Her parça kendi özgünlüğünde yürümeli, hepsinin sınırları ve kendisine özgü bir mücadelesi var. Kalkıp da birbirinden ayırırsan doğru olmaz.

“Şengal, Kürdistan’ın bir parçasıdır”

“Hiç kuşkusuz Şengal, Kürdistan’ın bir parçasıdır. Irak Anayasası’nın 140. Maddesi şimdiye kadar uygulanmadı. Bu nedenle Irak gücü oradadır ve Şengal Irak’a bağlıdır. Biz de diyoruz ki, Şengal özerk olsun, Irak yasalarında yer alan 140. Maddeye göre seçim olduğunda oradaki halkımız kendi tercihini kendisi yapar. Halkımızın özerkliğini almasını, kendi kendisini koruyabilmesini, bir kimlik ve statü sahibi olmasını, Êzîdî kimliğiyle varlığını sürdürmesini başından beri savunuyorduk, şimdi de aynı şeyi savunuyoruz. Irak Anayasası’nda eyaletlerin özerklik hakkı vardır. Şengal’deki Êzîdî halkımızın talebi de bu çerçevededir. Biz de bu taleplerini destekliyoruz. Genel olarak Güney Kürdistan da Irak’ın bir parçasıdır. Aynı zamanda Şengal de böyledir. Elbette ki onlar Kürdistan’ın bir parçasıdır. Bazıları çeşitli polemiklere yol açıp hakikati tersyüz etmeye çalışıyor.

Şunu belirtmek istiyorum: Halkımız DAİŞ saldırılarıyla özellikle de Şengal’de büyük bir felaketle yüz yüze geldi. Halkımız genel olarak buna karşı bir mücadele geliştirdi, direnişe geçti. Bunda herkesin rolü ve emeği vardı. Bunlar temelinde bugün açığa çıkan bir düzey vardır. Bu düzeyin yarattığı zemine dayanarak gelişecek olası saldırılara karşı da halkımız kendini koruyabilmelidir.”

Peşmerge ile omuz omuza savaş

Zaten Peşmerge de yavaş yavaş devreye girdi. Peşmerge önce bir şok yaşadı ama sonra kendini toparladı. Bu şekilde DAİŞ’e karşı bir mücadele gelişti. Bu bizim görevimizdi. Şengal’e müdahale etmek, halkımızın Güney Kürdistan’daki kazanımlarını korumak ulusal ve ahlaki bir görevimizdi. Halkımızın Güney Kürdistan'daki kazanımları öyle kolay elde edilmemiştir, yüz binlerce insanımız bu uğurda şehit oldu, Enfaller, Halepçeler yaşandı. Bu yüzden Güney Kürdistan'ın savunulmasını asli bir görevimiz olarak görüyoruz.

Oraya ‘bir yerleri alalım da kimseyi oraya bırakmayalım’ diye gitmedik. Öyle bir niyetimiz hiç yoktu. Orada Peşmergeler vardır, yardımlarına gidelim diye gittik. Mexmur’da Peşmerge ile omuz omuza onlarca operasyon yaptık. Hakeza Kerkük’te, Şengal şehrinde o kadar ortak operasyon geliştirdik. Tüm bunları yaparken amacımız tamamen buydu.

Şimdi Orada Ezidi güçleri var

Biz Dihok’ta, Laleş’teyken ‘PKK her yere girmiş’ diye haber yaydılar. Şimdi de aynı şeyi söylüyorlar. Bu, doğru değildir. 1 Nisan 2018’den itibaren Şengal’den çekilmiş durumdayız. Arkadaşlarımız oraya ilk gittiklerinde bazı gençleri eğitmişlerdi. O gençler daha ilk başta bizimle birliktelerdi. Zaten ilk saldırı geliştiğinde oradaki arkadaşlara durumlarını sorduk, sadece 10-11 gencin onlarla birlikte olduklarını belirtti. O gençler sonradan kendileri bir Ezdi örgütü oluşturdu ve YBŞ’yi kurdu. Biz de onları destekledik. Şimdi orada sadece YBŞ var, biz yokuz. Ortalığı karıştırmak isteyen birileri sürekli olarak PKK’nin orada olduğunu iddia ediyor. Halbuki orada olan halkın tümü Ezdi’dir, YBŞ de onların evlatlarından oluşan savunma gücüdür. Belki bazı Ezdiler dışarıdan kendi halkının yardımına koşup, Ezdi dinini savunmak için bizden ayrılıp oraya gidenler olmuş olabilir. Böyle birkaç kişi vardır ama oradaki halkımız Ezdidir, Şengallidir, PKK olarak güçlerimizi geri çekmiş durumdayız.”

Savaşı Türk devleti güneye taşıdı

Birileri, PKK savaşını Güney’e taşımasın, diyor. Biz bugün Şemzinan’dan Dersim’e, Zagros’tan Serhat’a kadar her yerde sömürgeci Türk devleti ile savaş halindeyiz. 4 yıldır çok çetin bir savaş veriyoruz. Türk devleti ‘bunun kaynağı Kuzey Irak’tadır’ diyerek Güney Kürdistan’a saldırıyor. Biz savaşı Güney’e getirmemiş, savaşı Güney’e taşıran Türk devletidir. Türk devleti sınırı geçip Güney’e giriyor ve bu yüzden Xakurke’de, Zap’ta savaşıyoruz. Onlar bizi tümden bitirmek istiyor, Kuzey’de tam bitiremiyorum, Güney’e gidip onları bitireceğim, diyor. Bu bir konsepttir. Meselenin aslı budur.

Buralar direniş kaleleridir

37 yıldır Güney Kürdistan’da; Zap, Xakurke, Metina gibi yerlerdeyiz. Kürdistan’ın mücadele diyalektiği biraz da böyledir. Eylül devriminden sonra Peşmerge gücü sırtını Cudi’ye, Komata’ya, Kaşura’ya, Oremar’a, Şemzînan’a dayayıp Irak rejimine karşı böyle savaştı. Bizim ki de şimdi biraz böyle oldu, zamanla böyle bir hal aldı. Botan, Şemzinan, Behdinan, Bradost hatları, Kürdistan için çok önemli mevziler olup bütün tarih boyunca yabancı hiçbir gücün hâkim olamadığı yerlerdir. Buralar direniş kaleleridir. Tüm Kürt devrimcileri, Şêx Ubeydullah Nehri’den Barzani’ye ve sonrasında herkes buralardan istifade etmiştir. Bizim de şimdi yaptığımız budur. Kürdistan coğrafyasında doğal olarak böyle bir diyalektik oluşmuş durumda.

“Savaşımız tüm Kürtler için”

Esas olarak Kuzey Kürdistan'da savaşıyoruz. Kuzey Kürdistan'daki savaşımız Türk devletini sıkıştırdığı için onlar da Güney Kürdistan’a yönelip esasen provokasyon yapmak; Kürtleri çatıştırmak istiyor. Biz fedai bir hareketiz. Bu hususta Güney Kürdistan halkımız bizi iyi anlamalı. Biz Güney Kürdistan için de bir savunma gücüyüz. Kuzey Kürdistan’ın özgürlüğü için Türk devleti ile savaşıyoruz ama yaptığımız bu savaş tüm Kürtler içindir. Güney Kürdistan’da gelişen bazı olaylar Güneyli güçlerden de faydalandıklarını gösteriyor. Yerden Türk devletine yardım eden, istihbarat bilgileri verenler var. Elimizde bazı bilgiler var, kimilerinin kendi örgütlerinden de habersiz bir biçimde bu işi yaptıklarını biliyoruz. Böyleleri var. Örneğin Parastin’ın içerisindedir ama kendi örgütünden habersiz Türk devletine çalışıyor ve bunun karşılığında para alıyor olabilir. Pratikte bir bilgi akışının olduğunu görüyoruz. Fakat PDK’nin, YNK’nin veya başkalarının tümden örgüt olarak bu işin içinde olduğunu söyleyip suçlamada bulunmamışız. Yalnız ‘bu düşmana bilgi verip işbirliği yapanlar var, bunlar netleştirilmelidir’ demişiz.

Her iki taraftan da basın organları çözüm için çok fazla yardımcı olmuyor. Kullanılan dil ve üslup öyle bir noktaya geldi ki bazılarında, ahlaki sınırları bile aşıldı. Böylesi hassas bir dönemde bu halkın çıkarlarını düşünenler, yurtsever olanlar sorumlu yaklaşmalı. Hem basın organları, hem sivil kuruluşlar, aşiret önde gelenleri hem de parti sorumluları ve yetkililer sorumlu yaklaşmalılar. Elbette duyarlı olan ve sorumlu yaklaşan insanlarımız da var.”