ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey, telekonferans aracılığıyla Batı Kürdistan (Rojava) Özerk Yönetimi temsilcilerinin Suriye Anayasa Komitesi çalışmalarına katılması, ABD'li petrol şirketi Delta Crescent Energy’nin (LLC) Özerk Yönetim ile petrol alnaşması imzalaması ardından Türk devletinin gerginlik yaratan tepkisi ile ilgili gazetecilere açıklamalarda bulundu. Jeffrey Suriye ve Rojava ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Suriye krizinin siyasi çözümü için uzun süredir toplanamayan Suriye Anayasa Komitesi'nin kritik önemde olduğuna işaret eden Jeffrey, 24 Ağustos'ta Cenevre'de başlayacak görüşmeler için kendisinin de İsviçre'ye gideceğini, burada uluslararası muhataplarıyla ve komite temsilcileriyle temaslarda bulunacağını anlattı.
Jeffrey, "BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen himayesi altında yapılacak komite toplantısına Suriye muhalefetinden 50, rejimi temsilen de 50 kişi katılacak. Yine toplantıda, Suriye sivil toplumunu temsilen, tarafsız olarak değerlendirilen 50 kişi de hazır bulunacak” dedi.
Rojava’dan temsilciler katılacak mı?
ABD'li Özel Temsilci James Jeffrey, geçen hafta yaptığı açıklamada, Rojava Özerk Yönetimi iradesinin de Cenevre’deki Suriye Anayasa Komitesi toplantılarında temsil edilebilmesi için çalışmalar yaptıklarını söylemişti.
Jeffrey gazetecilerle bir araya geldiği telekonferansta, bu sözlerine açıklık getirirken, şunları söyledi:
“Suriye Anayasa Komitesi'nde yer alanlar, müzakerelere katılanlar, tüm ülke genelinden seçiliyor. Katılım spesifik, örgütsel bir yapıya dayanmıyor. Kuzeydoğu Suriye'nin (Rojava) temsili konusu dönem dönem gündeme geliyor. Size söyleyebileceğim şu, olması gerektiği gibi, bunu dış güçler değil, Suriyeli farklı muhalif unsurlar, Kuzeydoğu Suriye'deki siyasi ve hükümet güçlerinin temsilcileri ile şu anda bu konuyu tartışıyor.”
Rojava-LLC petrol anlaşması ve Türk devletinin "terörizmin finansmanı” suçlaması
ABD'li LLC petrol şirketinin Rojava’da petrol çıkarmak üzere Özerk Yönetim ile anlaşma imzalaması, ABD ile Türk devleti arasında büyük bir gerginlik yaratmıştı.
Jeffrey, Türk devletinin bu anlaşmaya "terörizmin finansmanı” suçlamasıyla tepki gösterdiğinin hatırlatılması üzerine, bunun özel bir durum olduğunu, amacın Esad rejimi üzerindeki baskının artırılması olduğunu, bu nedenle de ABD'li şirketin Suriye yaptırımlarından muaf tutulduğunu söyledi.
“HSD’ye ekonomik destek sürpriz değil”
“Biz Suriye'ye öngörülen yaptırımlara bu konuda muafiyet getirdik, çünkü bu bizden istendi ve bu konuda herhangi bir sorun görmemekte de son derece haklıyız. Çünkü bu aktivite Esad rejimine yarar sağlamıyor. Muafiyetin amacı da bu. Bu özel bir operasyon” diyen Jeffrey, şöyle devam etti:
"Biz sahiplikte herhangi bir değişiklik görmüyoruz. Bu petrol sahaları yıllardır, DAİŞ'ten bu bölgeleri geri aldıkları günden bu yana, Demokratik Suriye Güçleri (HSD) tarafından işletiliyor. Bu alanları, DAİŞ'e karşı operasyonlarını sürdürmek için kullanıyorlar, hem kendi araçları için yakıt ihtiyaçlarını karşılıyorlar hem de ekonomilerinin önemli bir kaynağını oluşturuyor… Biz ve diğer koalisyon üyeleri, istikrar fonları ile onların ekonomisine destek sağladık, hem de yüzlerce milyon dolarla… İstikrarı sağlamayı ve DAİŞ ile savaşmayı sürdürdükleri müddetçe, onların ekonomik açıdan iyi durumda olmalarını istememiz bir sürpriz değil.”
"Donald Trump’ın kararı ile petrol sahalarının korunması görevi HSD’ye verildi”
HSD'nin, DAİŞ'le mücadele eden 82 üyeli uluslararası koalisyonun bir partneri olduğunu dile getiren Jeffrey, bu nedenle HSD güçlerine 2015 yılından bu yana eğitim verdiklerini hatırlattı.
ABD'li Özel Temsilci ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump'ın kararı üzerine HSD’ye petrol sahalarının korunması görevinin de verildiğini aktararak, "Bu nedenle bunun için de onlara destek sağladık, eğitim, donanım ve danışmanlık misyonları yürüttük” dedi.
"Ateşkesten memnunuz”
Telekonferans yoluyla düzenlenen basın toplantısında James Jeffrey'ye, Trump'ın geçen sene gündeme getirdiği HSD ile Türk devleti arasında diyalog beklentisi de hatırlatıldı.
Jeffrey, bu konuda yeni girişimlerinin olup olmadığı sorusuna şu yanıtı vermekle yetindi:
"Biz, geçen sene 17 Ekim'de Türk tarafı ile müzakere ettiğimiz, kuzeydoğu Suriye'deki ateşkesten son derece memnunuz… Türkiye, kendisine yönelik bir dizi tehdit ile karşı karşıya, PKK Türkiye açısından çok önemli bir tehdit, bir diğeri DAİŞ. Bir üçüncü tehdit ise bölgedeki İran, Suriye, Rus güçleri. Türkiye ile hem Suriye'deki durum hem de genel olarak, her düzeyde çok yakın bir iletişim halindeyiz. Türkiye'nin İdlib'deki pozisyonunu çok güçlü bir şekilde destekliyoruz. Kuzeydoğu'ya ilişkin de görüşmelerimiz sürüyor.”
ABD Başkanı Trump'ın, Türkiye'nin 9 Ekim'de başlattığı Barış Pınarı Harekatı sonrasında attığı adımlar hem Washington hem Ankara'da gündemi sarsmış, gerilim Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Ankara'ya yaptıkları ziyaret sonrasında dinmişti.
Trump'ın o günlerde Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdiği mektup, kamuoyunda günlerce tartışılmıştı.
Erdoğan'ı, "Aptallık etme” gibi sözlerle askeri harekattan vazgeçirmeye çalışan Trump, ayrıca HSD Genel Komutanı Mazlum Kobani için “General Mazlum” gibi olumlu ifadeler kullanmış, Türk devletinin HSD ile diyalog kurması beklentisini iletmişti.