Skip to main content

Ali Ciwanmerdi: Kürt güçler savaşlarını Ankara ve Tahran’a taşımalı

Ali Ciwanmerdi: Kürt güçler savaşlarını Ankara ve Tahran’a taşımalı
Türk devleti ile İran rejiminin Başûr’da konuşlu Bakurlu ve Rojhelatlı güçlere yönelik şiddetlenen saldırılarını değerlendiren bağımsız gazeteci ve aktivist Ali Ciwanmerdi, PKK ve Rojhelatlı partilerin savaşlarını Kürdistan topraklarından düşman ülkelerin kentlerine taşımaları gerektiğini söyledi.
posted onJune 30, 2020
nocomment

Türk devleti ile İran İslam Cumhuriyeti’nin Güney Kürdistan’da (Başûr) konuşlu Kuzey Kürdistanlı (Bakur) ve Doğu Kürdistanlı (Rojhelat) güçlere yönelik şiddetlenen saldırılarını değerlendiren Rojlehatlı bağımsız gazeteci ve aktivist Ali Ciwanmerdi, PKK ve Rojhelatlı partilerin savaşlarını Kürdistan topraklarından düşman ülkelerin kentlerine taşımaları gerektiğini söyledi.

Süleymaniye merkezli NRT televizyon kanalında katıldığı programda 2017’de Başûr’da gerçekleşen Bağımsızlık referandumunun Kürtlerin mücadele tarihi açısından büyük bir hamle olduğunu ancak bugün Başûr’daki Kürt iktidarına karşı büyük bir planın devreye koyulduğunu vurgulayan Ciwanmerdi, “Bundan 6 ay önce, Başûr’daki tüm statüsel Kürt kazanımlarının yok edilmesine yönelik uluslararası bir plan olduğunu söylemiştim. Zaten bağımsızlık referandumu, Türkiye ile İran’a büyük bir korku vermişti. Suriye meşguldü, Irak’ta çok zayıftı ancak İran ve özellikle Türkiye herhangi bir Kürt statüsüne karşı sert bir tutum içerisindedir” diye belirtti.

PKK VE BAŞÛR MEDYASINA ELEŞTİRİ

Başûr medyası ve PKK’ye eleştirilerde bulunan Ali Ciwanmerdi’nin NRT’nin sorularına yanıtı şu şekilde:

Türkiye ile İran’ın eş zamanlı saldırılarının amacı nedir?

Bugün yaşananlar açık ortadadır. Sadece Kürt düşmanları değil bir kısım Kürt güçler de Kürdistan Bölgesi’nde Kürtlerin elde ettiği statünün parçalanmasına hizmet ediyor. PKK, Türkiye topraklarında vermesi gereken savaşını Başûr’da veriyor. İran 10 kilometre Başûr’a girmiş. Türk devleti ile İran rejimi hem Başûr’daki Kürt idaresini itibarsızlaştırıp zayıflatmak istiyor, hem de Kürdistan Bölgesi’nin tümünü Bağdat’a bağlamayı amaçlıyorlar. Bu şekilde geçmişte olduğu gibi bugün de Kürtlerle ilgili siyasetlerini Bağdat ile birlikte üçlü bir şekilde ve Kürtlerin dezavantajı temelinde yürütmek istiyorlar. Bağdat’takiler de bundan şikayetçi değil çünkü onlar da bunu istiyor. Bu açıdan bu meselenin çok ciddi ve önemli olduğunu düşünüyorum.

Siz meselenin Başûr kısmına vurgu yaptınız ancak bazı Kürt çevreler Türk devletinin ‘nerede bir Kürt kazanımı varsa; orada yok edilmesi’ politikası çerçevesinde tüm Kürdistan topraklarında Kürtlere karşı büyük bir savaşım verdiğini vurguluyorlar. Bununla ilgili fikriniz ne?

Kuşkusuz. Sizler sadece Türkiye’den bahsedilmesinin seviyorsunuz…

İkisinden de bahsediyoruz.

Başûr medyasını izliyorum ve hep Türkiye’den bahsederler ve İran’dan bahsetmezler. İran rejimi Pawe’de Muxtar Xendani, Bilal Emini ve Yasin Kerimi’yi şehit etti ancak Başûr medyası bundan hiç bahsetmedi, hep Türkiye’den bahsediyorlar. Ama biz yurtseverlik anlayışımız doğrultusunda tüm Kürdistan’dan bahsediyoruz. Hem İran hem Türkiye bağlamında ben herhangi bir partiden bahsetmiyorum. Daha geniş ele alıyorum. Referandumdan bahsedersek; Referandum tüm Kürt düşmanlarının günlüne büyük bir korku soktu. Tarihte ilk defa Kürtler hiçbir şiddet yöntemine başvurmadan sandık başına giderek “Ben hakkımı istiyorum” dedi. Bu Kürt düşmanları tarafından tehlikeli görüldü. Türkiye, “Başûr’daki 5 milyon Kürt özgürleşirse ben 25 – 30 milyon Kürt ile ne yaparım” dedi, İran; “Ben 12 milyon Kürt ile ne yaparım” dedi. Bu şekilde bunlarda büyük bir korku oluştu. Buyun üzerine büyük bir planı devreye koydular. 6 aydır bu planın varlığından bahsediyorum ve bir kısım Kürtler de bu plana ortaktır. Doğru olan soru şu; “Buna karşı Kürtler ne yapabilir?”

Buna karşı tüm Kürt güçleri, eski defterleri, kinleri ve düşmanlıkları bir kenara bırakarak yan yana gelip oturmaları lazım. Türkiye ve İran, hiçbir zaman herhangi bir Kürt kazanımına rıza göstermiyorlar, göstermeyecekler.

“TÜRKİYE VE İRAN KRİZLERİNİ SAVAŞLA BAHANELENDİRMEK İSTİYOR”

Türkiye ve İran bu planla neyi amaçlıyorlar ve Irak ile Suriye veya dünyadaki büyük güçler bu plana dahil midirler?

Irak mevcut durumda zayıf bir konumda. Haşdi Şabi, Hizbullah ve hükümet ile ABD bağlamında kendi içindeki sorunlarla uğraştığı için bu meselede etkili olma şansı yok. Ancak yine de Kürtlerin kazanım sahibi olmasına karşıdır.

İki güç var. İran ve Türkiye bölgede iki rakip devlettir ancak Kürler üzerinde bir siyasetleri var. İran, belli dönemlerde PKK’yi kullanmaya çalışmış, Türkiye, İran rejiminin katliamcı tutumuna ek olarak kandırmacı politikasının aksine, genel çerçevede Kürtlerin haklarına dair hiçbir talebi kabul etmeyip buna karşı en şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor. Erdoğan’ın Türkiyesi büyük bir kırılmayla karşı karşıya. Uluslararası düzlemde ‘Yeni Osmanlıcılık’ diye tabir edilen bir siyaset izleyerek daha önce Osmanlı imparatorluğuna bağlı olan veya Müslümanların bulunduğu tüm ülkelere müdahale ediyor. Ancak, yaşadığı büyük ekonomik çöküşün yanı sıra Libya’da sıkışmış durumda. Yunanistan ile büyük bir sorun yaşıyor, Ermenilerle sorunları var, hepsinden daha önemlisi ABD ile büyük sorunları var. AKP’nin kendi içerisindeki çalkantıları da hesaba katarsak Erdoğan, ‘terörizmle savaş’ adı altında bir savaş çıkartarak bütün bu sorunları bu savaşla bahanelendirmek istiyor.

İran’a gelirsek; ABD yaptırımlarının etkisiyle İran’da çok derin bir ekonomik kriz var. Parası kalmamış. Halk nezdinde rejime karşı büyük bir öfke var. İki gün önce (27 Haziran Cumartesi) Pasdaranların en büyük füze üssüne bir saldırı gerçekleşti ancak korkularından dolayı bundan hiçbir suretle bahsetmediler. Sadece ‘yangın çıktı’ diye geçtiler.

Bu meseleden az bahsettiniz…

Biz bu meseleyi gündeme getiren ilk medyayız. Bizim geçtiğimiz bilgilerin aynısını Associated Press (AP) ve diğer önemli medya kuruluşları da geçti; Başkent Tahran’daki Xoceri füze merkezine karşı siber saldırı gerçekleşti. Ancak rejim korkudan bundan bahsetmiyor.

Konuya gelirsek; İran’ın bu krizde ayakta kalmak için bir nefese ihtiyacı var. Bu nefesi de Türkiye İran’a sunuyor. Türkiye bunu sunarken şart olarak Başûr’daki Kürt kazanımlarının geriletilmesinide İran’ın önüne koyuyor.

Diğer bir mesele ise Başûr’da hiç bahsedilmeyen İran rejiminin kendisinin de teyit ettiği Başûr’daki yapının çökertilmesi için tahsis edilen 36 milyar dolardır. Doğrudur, bu paranın bir kısmı Lübnan’a da aktarıldı ancak büyük bölümü Başûr içindi.

Ancak Türkiye’nin saldırıları daha vahşi ve öldürücü değil mi?

Ben kati suretle böyle görmüyorum. Medya neredeyse haber de oradan geliyor. Şu an PKK’nin 6 televizyon kanalı 24 saat bu meseleden bahsediyor. Güneyli televizyon kanalları 24 saatin 22’sinde bu meseleden bahsediyor. Siz görüyorsunuz kaç saat Rojhelat’taki durumdan, Pasdaranların saldırılarından bahsediyorlar. PDK-İ bile Rojhelat’tan bahsetmiyor. Bir şekilde bu konuda bir sansür yaşanıyor.

“PJAK İRAN’A KARŞI BİR GÜÇ DEĞİL”

Sayın Ciwanmerdi, Türk devleti PJAK’ı da vuruyor. Sizce niye İran’a karşı olan PJAK’ı vuruyor?

Ali Ciwanmerdi

 

Başta şunu söyleyeyim ki PJAK İran’a karşı bir güç değil. İsmen İran’a karşı olup hedefi Pasdaran ordusu ve İran rejimi değilse İran’a karşı değildir. Erdoğan’a karşıdır, savaşı Bakur’dadır. Bu yüzden İran’a karşı bir hareket olduğu söylenemez. Türkiye’ye karşı bir harekettir. PKK bir bütün olarak Türkiye’ye karşıdır ve biz. Rojhelat’tan insanları alarak İran rejimini es geçerek ‘asıl düşmanımız Erdoğan ve Türkiye’dir’ diyerek Rojhelat’ın es geçilmesi olmaz. Mahabad, Sine, Kirmaşan, İlam ve tüm Rojhelat İran rejiminin işgalindedir. Bu durumda nasıl başka bir yerde mücadele yürütülür?

İran’ın kullandırtma politikasına Kürtlerin uyanık olması, akıllı davranması gerekiyor. Başûr’daki yönetim her ne kadar yolsuzluk ve diğer olumsuz durumları olsa da bir kazanımdır ve savunulması gerekir. Şu an İran’da dünyanın en yolsuz iktidarı bulunuyor ve sadece Kürt değil Farsların da hepsi bu rejime karşıdır. Ancak mevzu devlet ise hepsi vatanseverdir. Ancak Başûr’da mevzu hükümet olunca herkes anti-yurtsever bir tutum sergiliyor. Kendileri, kendilerine karşı reklam yapıyor.

Sizce Rojhelat’ın gündeme gelememesinin sebebi Rojhelatlı partilerin eylemsizliği midir? Bu değilse sebep nedir?

Söylediğinin doğru olduğunu söyleyebilirim. Doğrudur. Rojhelatlı güçler pasif davrandılar. Telefonla görüşüyoruz Rojhelatlılar bize; “Başımıza bombalar yağıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz” diyorlar ancak medyada bu durumu göremiyoruz. Bu Rojhelatlı güçlerin yetersizliğidir doğrudur. Bir diğer sebep ise İran rejiminin Başûr medyasının Rojhelat’tan haber yapmasına karşı tutumudur. Bu baskı Türkiye’de yoktur ancak İran’da var.

İran, Baban olan Süleymaniye’yi kendisi olarak görüyor. Emekli bir Pasdarana sorduğun zaman “Süleymaniye Baban Eyaletiydi ve bizimdir” diyor. Türkiye, Musul’u Erbil’i kendi vilayeti olarak görüyor. Yüzyıl öncesine yeniden dönmek istiyorlar. Ancak ben Türkiye’den bahsedilmesine karşı değilim. İstedikleri kadar bahsedebilirler ancak İran’ın yaptıklarına sansür uygulanmasın Rojhelat’tan da bahsedilsin.

Siz, İran ile Türkiye’nin Kürtlere karşı ortak bir anlayışa sahip olduklarını söylüyorsunuz. Bu iki stratejik güç Kürtlere karşı bir oluyor ancak Kürtler bu iki güce karşı nasıl mücadele yürütecek? Burada mücadele biçiminin değişmesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?

Evet, Türkiye ve İran Kürt karşıtlığında birleşiyor ancak Kürtler birbirilerine karşı düşmanlık yapmasalar düşmanları başarılı olamaz. Kürtler, düşmanlarıyla işbirliği yapmazlarsa düşmanları başarılı olamaz. Soru şu; Ne yapılmalı?

Türkiye, bu savaşını (PKK’ye karşı) uluslararası kanunlara bağlıyor ve “Bir güç bir yerden bana saldırıyorsa, ben de o yere gidip kendimi savunurum.” Türkiye bunu esas alıyor. İran’da Pasdaran ordusu terörist bir yapı olarak tanınmasına rağmen aynı gerekçeyi kullanıyor. Buna karşı Kürt liderliğinin tüm olumsuz gelişmelerde birbirlerini eleştirmek yerine tek ses olması gerekiyor. İkincisi, savaşın Kürdistan topraklarından çıkartılıp düşman ülkelerin kentlerinde yürütülmeli. PKK’nin savaşımını İstanbul’da Ankara’da yürütmeli. PDK-İ’nin Tahran, Kerec ve Şiraz’ı hedef alması gerekiyor. Cephe Başûr olduğunda, Başûr’daki siyasi yapı bundan zarar görüyor. Başûr’da bulunan Bakurlu ve Rojhelatlı güçlerin Başûr’un savunulmasını göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Bir kızım Kürtler de Başûr’daki idarenin zayıflamasından medet umuyor seviniyorlar. Ancak bu idarenin yıkılması durumunda kendilerinin de kaybedeceğini düşünemiyorlar. Bu bağlamda Kürtlerin yan yana oturum ortak çözümler üretmesi gerekiyor.

YNK veya PDK fark etmez Başûr yönetimi, Türkiye ve İran’a karşı savaş yürütemez. İsrail değiller, hava güçleri yok, başka bir ülkeyle savaşamazlar. Ancak ortak bir siyasi mücadele yürütebilirler ve bu şekilde kazanımlarına ek kazanımlar katabilirler.

Başûr ve Rojava parçalarında elde edilen kazanımlar sayesinde Kürtlerin belli bir hareket kapasitesi oluşmuş durumda. Başûr’daki idare Irak devletini nasıl olumlu anlamda işletebilir? Örneğin Cumhurbaşkanlığı makamını nasıl olumlu anlamda kullanabilir?

Bir döneme kadar Mam Celal (Irak eski Cumhurbaşkanı ve YNK eski Genel Sekreteri Celal Talabani) Bağdat’taydı. Mam Celal, Irak Cumhurbaşkanlığı makamı çok az bir yetki potansiyeline sahip olmasına karşın kendi kişisel özellikleri ile iki Arap güç arasındaki sorunları bile çözüme kavuşturabiliyordu. Türkiye bir tutum geliştirdiğinde buna karşı etkili bir tutum alabiliyordu. Şu an Mam Celal kişiliği orada değil ancak makam halen orda. Dr. Berhem (Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih) Türkiye ve İran’ın Başûr’dan çıkmaları için ne yapıyor? Irak zaten zayıf olduğu için bir tutum sergileyemiyor. Sadece durumu Birleşmiş Milletler’e (BM) götürüp BM üzerinden bir baskı kurmaya çalışıyor. Bunu dışında elinden bir şey gelmiyor.

ULUSLARARASI ALANDA MESELE ‘ÜLKELERİN İÇ MESELESİ’ OLARAK GÖRÜLÜYOR

Bazı Avrupa ülkelerinin stratejik açıdan Türkiye ve İran ile sorunları var. ABD, bir bütün olarak İran ile büyük sorunları olan bir ülke. Kürtler bu durumdan istifade ederek nasıl bir lobi politikası yürütmeli?

Washington’da Dışişleri Bakanlığı’na gidip İran rejimi Pasdaranları HDK-İ’ye saldırıyor dediğimizde, bize; “HDK-İ’nin silahı var kendini savunsun” diyorlar. Türkiye PKK’ye saldırıyor dediğimizde “PKK onu vuruyor o da PKK’yi” diyorlar. Maalesef Onlar (ABD) bu meseleleri o ülkelerin iç meselesi olarak tanımlıyorlar. Uluslararası alanda Kürdistan’daki askeri çatışmalara yaklaşım bu şekilde ancak saldırılar şiddetlendiğinde siyasi düzlemde meseleye eğilim biraz artıyor.

PKK’nin Başûr hükümeti ile Başûr topraklarının savaş alanı olmaktan çıkarılması için oturup konuşması gerekiyor. PKK lideri Abdullah Öcalan yakalanmadan önce taktiksel olarak ateşkesler ilan ediyordu ve ‘Türkiye’nin bizimle masaya oturması için bir aylık süresi var’ şeklinde beyanlarda bulunuyordu. Bu ilanlara karşı Türkiye hiçbir olumlu adım atmamasına rağmen bu taktiksel hamleler olumlu oluyordu ve Batı dünyasında PKK’nin doğru olanı yaptığına yönelik kanaatin oluşmasına sebep oluyordu. Bugün dünya nezdinde Kürtler daha tanınır hale gelmesine ve dostları daha çok artmasına rağmen bu tür siyasi hamleler gerçekleştiremiyorlar.