Skip to main content

Thomas Kaplan: ABD’nin Rojava ihaneti, referandum ihanetlerin bir devamı

Thomas Kaplan: ABD’nin Rojava ihaneti, referandum ihanetlerin bir devamı
Yahudi asılı Amerikan milyarder Thomas Kaplan, ABD’nin Ekim’de Rojava’dan çekilmesinin geçmiş yıllarda Kürtlere karşı yaptığı ihanetlerin bir devamı olduğunu söyledi.
posted onJanuary 1, 2020
nocomment

Yaptığı ilginç tespit ve öngörüleriyle dikkat çeken Yahudi asılı Amerikan milyarder Thomas Kaplan ABD’nin Kürtlere yönelik tutumu ve Ortadoğu’da Kürtlerle ilgili gelişmeler hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Irak’ın devrik diktatörü Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e saldırması, İran İslam Cumhuriyeti ile yapılan nükleer anlaşmanın ardından ABD’nin Ordadoğu’dan çekilmesi ve en son İran rejiminin Suudi Arabistan ulusal petrol şirketi Saudi Aramco petrol tesislerine yaptığı saldırıyı önceden tahmin eden Kaplan, ABD’nin Ekim’de Batı Kürdistan’dan (Rojava) çekilmesinin geçmiş yıllarda Kürtlere karşı yaptığı ihanetlerin bir devamı olduğunu söyledi.

Fransız entelektüel, senarist ve politikacı Bernard Henri Levy ile Kürtler için Adalet Grubu’nu kuran 57 yaşındaki Kaplan, Trump’ın esasen Erdoğan’a, Suriye’nin kuzeyine girmeyi aklına bile getirme demesi gerektiğini ifade etti.

Kürt tarihi ile yakından ilgilendiğini ve 1975 yılında yapılan Cezayir mutabakatıyla Kürtlerin büyük bir travma yaşadıklarını belirten Kaplan, 2017 yılında Kerkük’te, 2019 yılında ise Rojava’da aynı travmanın devam ettiğine dikkat çekti.

Ortadoğu’da yaşananları bölgedeki sağlam kaynaklarla görüştüğünü, böylece olayları tahmin etmenin zor olmadığını ifade eden Thomas Kaplan, Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.

Ünlü öngörünüzle başlamak istiyorum. 80’li yıllarda Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e saldıracağını söylemiştiniz ve bu doğru çıktı. Bildiğim kadarıyla saldırıyı bir kaç yıl öncesinden tahmin etmiştiniz?

Saldırıdan 18 ay önce söylemiştim.

İran ile yapılan nükleer anlaşmanın ardından Amerika’nın bölgeden çekileceğini söylemiştiniz. Bu da doğru mu değil mi?

Evet doğru.

“KÜRTLERE YANLIŞ YAPTIK, TÜRKLERE TESLİM ETTİK”

Ama en ilginç öngörünüz Saudi Aramco petrol tesislerine İsrail seçimlerinden önce ve sabaha doğru saat 3’ten sonra saldırı yapılacağıydı. Öngörünüz doğru çıktı ve saldırı oldu. Yeni öngörünüz nedir?

Bölgede bir savaş yaşanıyor. Yaptığım öngörülerin doğru çıkmasının sebebi Ortadoğulu arkadaşlarımla yaptığım özel görüşmelerdir. Bana göre ABD ve Avrupa halkı için de önemli olan Ortadoğu’nun bir iç savaş içinde debelendiğini anlamamızdır. Ben 14 Eylül saldırılarından bahsetmiyorum. Amerika’nın bir kaç gün sonra Suriye Kürtlerine yönelik saldırısıydı. Bunu bir saldırı olarak tanımlıyorum. Çünkü bu adım kendi merkezlerimize bir hava saldırısı düzenlemek gibi bir şeydi. Ama istenilen bir ihanet değildi. Bu dost ve müttefiklerimize yönelik bir hava saldırısıydı.

Türkiye’nin bölgeye girmesine izin verilmesini mi kastediyorsunuz?

Evet. Suriye Kürtleri ve Demokratik Suriye Güçleri’ne (HSD) sırtımızı dönerek birlikte savaştığımız insanlara yanlış yaptık. Eşleri ve çocuklarını Türklere teslim ettik.

“İRAN TRUMP’I TAHMİN EDEMEDİ”

Bölgede İran ile İsrail arasında dolaylı bir rekabet ve savaş var. Doğrudan bir savaş çıkacağını öngörüyor musunuz? Sizce önümüzdeki yıl savaş kızışır mı?

Bana göre yarın da savaş kızışabilir. Bir yıla yakındır bölgede nelerin yaşanabileceğine dair endişelerim var. Bunu Arap ülkeleri ve İsrail’in başkentindeki dostlarıma da söyledim. Bölgede bir şeylerin yaşanmasının mümkün olduğuna dair görüşlerime itibar ediyorlar. Bahar aylarında Mart ve Nisan gibi İran ile İsrail arasındaki sorunlardan dolayı bir şeylerin yaşanacağını tahmin ettim. Körfezdeki dostlarıma bir gece Körfez liderlerine saat 3 gibi bir telefonla kendilerine yönelik zarar görecekleri büyük bir saldırı haberi alabileceklerini söyledim. Büyük bir saldırıdan büyük bir zarar görecekleri petrol tesisleri ya da ona benzer bir saldırıyı kast ettim. Bölgede şu anda ne yaşandığını bilmemiz gerekiyor. Şu anda bölgesel bir savaş yaşanıyor. Çok taraflı Nükleer Anlaşma’nın ardından İran şaşırtan çabalar içine girdi ki ben bu stratejiyi tebrik ediyorum. Düşman bir stratejiyi çok iyi uygulayınca tebrik ediyorsun ve öyle olması gerekiyor. Ortak anlaşmanın ardından İran’ın yaptığı ilk iş Başkan Obama’nın onlara uzattığı dostluk eline karşılık vermek olmadı. İran bunu umursamayarak Kasım Süleymani’yi Moskova’ya göndererek Rusya’nın Suriye’ye gelmesini ve İran, Hizbullah ve Afganistan ile Orta Asya’dan getirdikleri silahlı örgütlere hava desteği sağlamasını amaçladı. Bu çok harika bir adımdı. İran sahada egemenliğini arttırmaya yönelik bir strateji izledi. İran’dan Akdeniz’e kadar olan bölgede Irak ve Suriye topraklarında bunu yapmak istedi. Hizbullah’ın Lübnan’da en etkili güç olduğu ortada. Suriye’de de Esad’ın düşmesini engelleyerek ve Alevileri destekleyerek Suriye ve Lübnan’ı birbirlerine bağladılar. Irak’ın Sunni bölgesinde onları dinleyen bölgeler ve Şii bölgesinde ise hiç şüphesiz bunu yaptılar. Bu büyük bir kazanımdı. Bu Fars Sasani İmparatorluğunun operasyonunu bize anımsatıyor. O operasyon büyük bir şekilde sonuca vardı. İran iki şeyi hesaplamıyordu. Donald Trump’ın başkan seçileceğini ve İran’a yönelik yaptırımlar uygulayacağını hesaplamıyorlardı. Onlar bu şekilde imparatorluk hayallerini dışarda gerçekleştireceklerini ve dış sermayenin de ülkelerine geleceğini bekliyorlardı. Gerçekte de durumun böyle olduğu ortaya çıktı.

Bu yaşanan bir şey miydi?

Bu yaşanan bir şeydi. Onlar bunu beklemiyordu. Onlar İsrail’in bu kadar sahaya çıkıp Suriye’deki varlığını zayıflatmak için İran’a saldırılar düzenleyeceğini de beklemiyorlardı. Şu anda Irak’ta Hizbullah ve Haşdi Şabi güçlerine karşı yapılan da aynı şey. Beyrut’ta da insansız hava araçlarıyla bir saldırı gerçekleştirildi. Yani İsrailliler başlıyor ve Amerikalılar onları engellemek için elinden geleni yapıyor. İran, İsrail’in kendilerini çok sert bir şekilde vuracak güçte olduğunu biliyor. Ama tabi şunu da biliyorlardı İsrail’deki siyasi kurumlar seçim öncesi savaşın kızışmasını istemiyorlardı. İranlılar karışıklık istemiyordu ancak bu saldırıların karşılığını vermek istiyorlardı. Bu işi profesyonel bir şekilde yapabilecekleri teknolojiye sahiptiler. Bunu da Beqiqe’ye saldırarak yaptılar. Benim Temmuz ayında anladığım saldırıların İsrail’deki seçimlerden önce gerçekleşeceğiydi.

Birçok kişi bölgede yaşanan dolaylı savaşın bu şekilde devam edeceği beklentisinde. Çünkü taraflar arasındaki direk bir savaşın bedeli daha çok ağır olur. Özellikle de İranlılar için. İsrail ile doğrudan bir savaşa girmeleri akıllıca değil. Sizce bu sebepler doğrudan bir savaş ihtimalini azaltmıyor mu?

İsrail çok açık bir şekilde İran’ın daha ileriye gitmesini ve yeni cepheler açmasını kabul etmeyeceklerini ifade ettiler. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ı İsrail’i hedef almak amacıyla Yemen’e füze yerleştirmekle suçladı. İran’dan gelen açıklamaları da dinlediğiniz zaman amaçlarının abluka olduğunu doğrularsınız. Bundan daha fazlasını anlamamız gerekir ki, bu sadece İsrail ve İran’la sınırlı kalmayacak. İran’ın ajandasında öncelik olarak Irak’ı yutmak var. Irak bir ödül müdür yoksa istedikleri ödülün bir parçası mı?

İRAN İÇİN NÜKLEER ANLAŞMA, AJANDASINI UYGULAMAK İÇİN BİR ARAÇ

Irak’ın onlar için önemli olduğunu biliyorum ama neden Irak?

Tarihsel bir mesele. Irak’ın çoğunluğu Şii. İranlılar Irak’ı sömürge bir devletten daha çok değiştireceklerine inanıyor. Ya da kendilerine bağlı bir il gibi düşünebilirler. Ajandaları buydu. İran’ın nükleer anlaşma yapması ajandalarını uygulamak için kaynak ve zaman kazanma amaçlıydı.

Sonuçta nükleer silaha sahip olacaklar mı?

Şüphesiz olacaklar. Zira nükleer anlaşma bir hataydı. Çünkü anlaşma İran’ın nükleer programını sonlandırmıyordu. Ama uygulama için belirledikleri zaman nükleer programı geciktiriyordu. Bu şekilde de Körfez’de nükleer rekabetin tohumlarını ekti. Eğer Suudi Arabistan’a danışmanlık yapacak olsaydım onlara: sizin de nükleer silaha sahip olmanız gerekir derdim.

İRAN’IN AKDENİZ’E AÇILMAYI HEDEFLEYEN İMPARATORLUK HAYALİ

Evet yaşandığı gibi mi?

Ortadoğu’da askeri bir rekabetin yaşanması bölge için iyi değil. Göründüğü gibi Muhammed Bin Selman’ın kontrolündeki bir Suudi Arabistan, Vahhabi yönetimden daha iyi. Ancak bu durumda da kimse nükleer silaha sahip bir Suudi Arabistan istemiyor. Nasıl kimse nükleer silaha sahip bir Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ya da Türkiye görmek istemiyorsa.

Erdoğan geçen haftalarda ‘neden nükleer silahlara sahip olmayalım, neden diğer ülkelerde olan bir şeyden biz mahrum olalım?’ açıklamasında bulunmuştu. Bundan dolayı diyorum ki İran’la nükleer anlaşma sadece bazı şeyleri erteliyor. Ancak bölgede askeri bir rekabete yol açtı. İranlılar’ın stratejik yoğunluğu önce Irak, sonra Suriye üzerinde. Bu şekilde Irak’ı güçlü bir şekilde ablukaya almak istiyor. Bu İran’ın Akdeniz’e açılmayı hedefleyen imparatorluk hayalidir. İran, Yemen’de savaşı başlatarak Husileri başkent Sana’yı almaları için kışkırttı. Bununla Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin dikkatini asıl faaliyetlerini yürüttüğü Kuzey ve Ortadoğu’daki bölgelerden Yemen’e kaydırdı. Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri Yemen’de İran’la savaşırken bölgenin kuzeyinde İsrail onların ağır görevini üstleniyordu.

“ABD’NİN ROJAVA İHANETİ, REFERANDUM İHANETİNİN DEVAMI”

Son bir ayda yaşananlar ve şu anda Suriye’nin kuzey doğusunda yaşananlara baktığınız zaman genel olarak Kürtlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Kürtler için daha güzel şeyler söylemek isterdim ama halihazırda söyleyeceğim en iyi şey her zaman yaptıklarını gibi derin bir nefes aldıktan sonra kendilerine bu da geçecek bu da bitecek demeleri gerekiyor. Hem geçmişte (tarihte) hem de son zamanlarda Kürtlerin karşı karşıya kaldıkları en can sıkıcı olay ihanetler olmuştur. İhanet Kürt tarihinde çok görülen bir durum. Birçok yönüyle yahudi tarihiyle ortak yönleri var. Başka bir deyişle yas tutup suçlardan arınmak istiyorlar ama yardımcı olmak istemiyorlar. 2 yıl önce Kürtler için Adalet Grubu’nu kurduğumuzda amacımız Irak’taki Kürtlerle sevgi bağı kurmaktı, yani referandum ve ihanet sürecinden sonraydı. Daha önce de ifade ettik eğer Kürtler çıkarcı davransaydı, Irak’ın yardım talep etmesiyle kendilerinden bir takım vaatler istemeliydi, en azından savaş sona erdiğinde ve durum sakinleştiğinde siyasi bir kazanım elde edilebilirdi. Kürtler güvenerek bu süreci sürdürdüler, aslına bakarsanız bu Kürtlerin güzel yönlerini ortaya çıkaran hususlardan biridir. Bu tarz bir sürecin zararı ise Kürtler bir kez daha ihanete uğradı, hem de ihanetin en kötüsü. Örneğin son zamanlarda ABD’nin Suriye’deki Kürtlere karşı yaptığı bu ihanetin devamıydı, ama en narsist şekliyle de. Çünkü bir takım bariz yalan ve kandırmaya yönelik sözler vardı, hepimiz gördük. Biz Kürtler için Adalet Grubu’nda Kürtler için yardım talep ettiğimizde Liberaller, Konservatifler, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, kadın erkek her görüşten insan Kürtlere karşı yapılan ihanetin sıradan olmadığını savunuyordu. Doğrusu ilk kez iki partinin aynı konu hakkında endişeli olduğunu görüyorum.

Bu kapsamlı desteğin ve grubunuzun faaliyetlerinn önemi ne oldu. Sizce tepkilerin ABD’nin Kürtlere karşı dış politikasında değişiklik yapmasına neden oldu mu?

Evet buna inanıyorum. Bu konudaki görüşüm benim olumlu düşünmemle ilgili olacağı şart değil, aksine biz ihanetin nasıl ruhsal bir etki yarattığını açık bir şekilde hissediyoruz. Söz konusu ihanet öylesine bir etki yarattı ki bu etki daha da ilerleyecektir. Bazı ihanetler neden bu kadar çok etki yaratır. Bence bu kadar ses getirmesinin bazı nedenleri var, her şeyden önce ABD’nin müttefikine sırt çevirmesi için hiçbir neden yoktu. Açık hiçbir neden yoktu. Bir müttefikiniz var ve 11 bin kurbanı ile 23 bin yaralısı var. Suriye’nin yüzde 30’u onların kontrolünde ve Rakka onların elinde. Bölgenin en özgür yerini yönetiyorlar. Onlar aynı zamanda askeri anlamda da başarı elde etmişler. Hem de temel ilkeleri ile insani değerlerden taviz vermeden. Daha iyi bir müttefik istemek olmaz, açıkçası neredeyse Amerika’nın bütün yöneticileri Kürtlere sırt dönmeye karşıydı. ABD Genel Kuvvetler Komutanlığının verdiği şahsi bir karardı.

“TRUMP’IN ERDOĞAN’A, ‘AKLINDAN BİLE GEÇİRME’ DEMESİ GEREKİYORDU”

Trump’ın esasen Erdoğan’a, Suriye’nin kuzeyine girmeyi aklına bile getirme demesi gerekiyordu. Asla düşünme bile, bir Amerikan askeri de ölse biz sizi vururuz ve sizi NATO’dan kovarız demesi gerekiyordu. Trump neden bunu yapmadı? Tarihte bile uzun süre konuşulacak bir konu bu. Şahsen ben bu soruya verecek cevap bulamıyorum. Ancak bazıları Trump hakkında şunu söylüyor, kendisine istediklerini çabuk dikte edebilirsiniz diyorlar. İranlıların Trump hakkında söyledikleri gibi, “O bir aslan değil bir tavşandır”. Bazen en kolay tanımlama en gerçekçi tanımlama olabilir. Belki sebebi başka bir şeydi, ben bilmiyorum ama yaptığımızın hiçbir mantıklı yanı yok. Diğer taraftan bu olanlar ABD için rencide edici bir durumdu, ABD Ordusu, kendilerinin onuru kırıldığını hissediyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nda hiç kimse Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyi’ne (Rojava’ya) girmesini desteklediğine inanmıyorum. 2017 yılında Kerkük’ü Kasım Süleymani’ye teslim etmemiz de büyük bir skandaldı ve acısı uzun süre devam edecektir.

Siz açık bir şekilde Kürtleri destekliyorsunuz, Bernard Henry Levy ile bu örgütü kurdunuz ve Kürtleri destekliyorsunuz, peki neden dikkatiniz Kürtlerin üzerinde?

Bu konuyla haşirneşir olmam her halde bölgenin tarihini bilmemle ilgili. Aynı zamada 1975 yılında Kürtlerin yaşadığı travmayı okuduğum ve takip ettiğimle ilgili olabilir. Oxford Üniversitesi’nde hazırladığım doktora tezim Barzani hareketiyle ilgiliydi. Silahlı hareketlerin devrimleriyle ilgili araştırmalar yaptım. Yani partizan savaşları. Tez çalışmamdan dolayı silahlı hareketler hakkında elimden geldiğince bilgi toplamaya çalıştım. Bu alandaki en klasik isimleriden bir de Mustafa Barzani’ydi. Konuya hakim olduktan sonra 1975 yılında yaptklarımız bize neleri gösterdi? ABD’nin yaptığı politika neydi, ve Kürtlerle kaynaşmış İsraillilere nasıl etki edeceğinizi gördüm. Araştırmalarımda İsraillilerin Kürtlerin yanında yer almak isteme arzularını gördüm. Aynı zamanda gitmek zorunda kaldıklarında da nasıl mahcubiyet içinde kaldıklarını gördüm. Çünkü CIA ve SAWAK’ın desteği olmadan onlarda Irak’ta kalamıyorlardı. Bütün bunlar benim Kürt tarihini daha iyi anlamama yardımcı oldu. Halepçe saldırısı ile Enfal katilamıyla günümüz tarihine kadar olan süreci takip ediyor ve okuyorum. Sadece sıradan bir konu olarak değil hissederek empati kurarak değer veriyorum. Bernar Henry Levy ile görüşmemden sonra bu konuda adım attım. O dünyanın en dinamik ve karizmatik insanlarından biri. Bu meselede aynı düşüncede aynı fikirde olduğumuz için, kendisiyle yol arkadaşı olmaktan kardeş olmaktan gurur duyduğum birisidir. Evet bizi bir araya getiren şey Kürt meselesi oldu.