Güney Kürdistan’a (Başur) bir heyetle ziyaret gerçekleştiren Halkların Demokrasi Partisi (HDP), ziyaret kapsamında Kürdistan Demokrat Parti (PDK) Başkanı ve Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY) eski Başkanı Mesud Barzani, KBY’nin şimdiki Başkanı Neçirvan Barzani, Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, KBY Başbakanı Mesrur Barzani ve güneyli birçok partinin temsilcileri ile görüşmeler gerçekleştirdi.
HDP heyetinde yer alan Kürt siyasetçi ve HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, ziyaret kapsamında özellikle Kürt Ulusal Kongresi çalışmalarının tekrar başlaması, PKK ile Türk devleti arasında sekteye uğrayan barış sürecinin yeniden aktive edilmesi ve birçok konuda karşılıklı düşünce paylaşımında bulunduklarını söyledi.
HDP’nin Doğu Kürdistan (Rojhelat) ve Batı Kürdistan’a (Rojava) yönelik çalışma ve düşünceleriyle ilgili de önemli açıklamalarda bulunan Taşçıer “Bağımsız Kürdistan uzak değil” dedi.
Kuzeyli Kürt siyasetçi İmam Taşçıer’in AVATODAY’e verdiği röportaj şu şekilde:
Ziyaretinizi değerlendirebilir misiniz?
Biz HDP olarak Güney Kürdistan’ı her fırsatta ziyaret ederek oradaki parti ve hükümet yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Diyaloğu sıcak tutuyoruz. Bu bizim görevimiz. Niye görevimiz? Biz Kürdistan’ın en büyük parçasında yaşıyoruz. Bildiğiniz gibi Kuzey Kürdistan, Ortadoğu’daki Kürt nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı yer. Burada 25 milyona yakın Kürt var ve 6,5 milyon oy (seçmen bazında) alan bir partiyiz. Bu ziyaretimize de bu temelde bakmak lazım. Biz, Güney Kürdistan hükümeti ve siyasi partilerini ziyaret ederek, süregelen ilişkilerimizi sıcak tutmak, ulusal birliğin sağlanması amacıyla diyalog geliştirmek ve ulusal kongreyi toparlayabilmek için düşünce alışverişinde bulunduk. Bilindiği gibi daha önce 2013’te ulusal kongre çalışmaları olmuştu ama o çalışmalar yarıda kalmıştı. Bu ziyaretimizin bir amacı da bununla ilgiliydi. Bir de Kuzey ve Güney Kürtleri arasındaki diyaloğu geliştirebilmek.
“BİRLİK GERÇEKLEŞMESE KÜRTLER 100 YIL DAHA BEKLEMEK ZORUNDA KALACAK”
Güneylilerden, özellikle de Sayın Mesud Barzani ve PDK’den talepleriniz nelerdi?
Kürtler son 100 yılın en önemli sürecinden geçiyor. Bu süreçte Kürtler kendi birliklerini ve aralarındaki dayanışmayı gerçekleştirmedikleri takdirde, Kürtler kendi toprakları üzerinde özgür yaşayabilmek için bir 100 yıl daha beklemek zorunda kalacak. Bu talep değil, bir düşünce paylaşımıdır. Dolayısıyla biz bir pazarlık için değil, her zaman yaptığımız gibi düşüncelerimizi paylaşmak için gittik. Biz gittikten sonra ilk önce Sayın Mesud Barzani ile görüştük ve kendisine şunu söyledik; ABD, Rusya, Avrupa, hatta Çin, Ortadoğu’da Kürtlerle ilgilenirken Kürtler de kendi aralarında birlik ve bütünlüklerini sağlasın. Bu da Ulusal Kongre ile mümkündür. Bu bizim çağrımız. Kendileri de buna çok sıcak bakıyorlar zaten ancak bir türlü hayata geçmiyor.
Kürdistan parçaları arasında diyaloğun aktif olması gerekiyor. Biz İran rejiminden dolayı Doğu Kürdistan’a gidemiyoruz, sıkıntı var. Rojava’ya geçişler yine sıkıntılı. Ama Güney parçasına, özgür Kürdistan parçasına gidebiliyoruz. Onlar buraya gelebiliyorlar. Bu iki parça arasında diyalog sağlandığı zaman, diğer parçalarla da diyalog sağlanmış oluyor. Güney’in hem Rojava hem de Rojhelat ile ilişkikileri var. İki parça arasında diyalog sağlandığı zaman, diğer parçalarla da diyalog sağlanmış oluyor. Rojhelatlı 6-7 partisinin Güney’de kampları var ve bilindiği gibi Rojava’nın da Güney ile sık ilişkileri var.
Onların sizden talepleri var mıydı?
Onların talepleri veya düşünceleri şöyleydi. Doğrudur birlik şarttır ama öncelikle her parça kendi içerisinde birliğini sağlamalıdır.100 yıldan beridir 4 parçaya ayrılmış Kürdistan’da her bir parçada özel durumlar gelişmiş. Yani İran’da (Rojhelat) kendine özgü bir durum gelişmiş, hakeza Irak, Suriye, Türkiye. Bu durumlar dikkate alınarak siyaset üretilmesi konusunda onların da haklı talepleri vardı.
“ULUSAL KONGRE’NİN YAPILMAMASI İÇİN BASKI YAPILDI”
Sayın Mesud Barzani ve PDK’den Ulusal Kongre ile ilgili nasıl bir izlenim edindiniz? Onlar kongrenin çalışmalarına yeniden başlamasına nasıl bakıyor?
Bilindiği gibi 2013 yılında Sayın Mesud Barzani, ıslak imzayla Sayın Abdullah Öcalan ve Merhun Celal Talabani adına Ulusal Kongre çağrısında bulundu. Çağrı, bütün Kürt partilerine ve Kürt diasporasınaydı. Bizler de bu çağrı doğrultusunda 2013’te 70’in üzerinde Kürt parti yetkili ve başkanları olarak Hewlêr’de (Erbil) toplandık. Bütün Kürt partilerinin içinde yer aldığı toplantılar gerçekleştirildi. Dikkat ederseniz Kürdistan partileri demiyorum Kürt partileri diyorum, zira toplanması istenen Kürt Ulusal Kongresi olduğu için, sadece Kürt partileri toplandı, Kürdistan’daki diğer etnik kimliklere ait partiler değil. Kürdistan’daki talepler ayrı, Kürtlerin talepleri ayrıdır. Bu dünyadaki diğer milletler için de geçerlidir. Kürdistan’da farklı milletler var ama onlar kongrenin bileşenleri değil. İsmi üzerinde Kürt Ulusal Kongresi.
Kongre çalışmaları o yıl başladı. 4 parçadan temsilcilerin içinde yer aldığı ve benim de içinde bulunduğum 21 kişilik bir komisyon oluşturuldu. Komisyon olarak 4-5 aya yakın bir süre kongre çalışmalarını sürdürdük. Belli bir süre sonra, kongrenin gerçekleşmesini istemeyen, Kürtlerin yaşadığı 4 devlet ve global sermaye vasıtasıyla baskı yaşandı. Bu biliniyor ve bundan dolayı çalışmalar durdu.
ABD’yi de kastediyor musunuz?
4 devlet ve bu devletlerin ilişkide bulunduğu devletler. Baskı, kongre çalışmalarının durdurulması veya ertelenmesi için yapıldı ve kongre gerçekleşmedi.
Sadece dış baskıdan dolayı mı çalışmalar durdu, Kürt partilerin kendi aralarındaki çekişmelerin bunda etkisi yok muydu?
Kürt partilerinin kongre çalışmalarının durması konusunda kendi aralarında hiçbir problemleri yoktu. Delege sayısı, başkanlık gibi meseleler tartışılan konulardı ancak bunlar kongrenin gerçekleşmemesine neden olan durumlar değildi.
Biz bu ziyarette, 2013’te Sayın Öcalan, Sayın Barzani ve Sayın Talabani tarafından çağrısı yapılan Ulusal Kongre çabalarının halen güncel olduğunu, o dönemde kongre gerçekleşmiş olsaydı DAİŞ’in bu denli Kürtlere saldıramayacağını, bugün Kürtlerin birliği konusunda dünya dengeleri açısından Kürtlerden taleplerin olacağını, Kürtlerin Birleşmiş Milletler’de (BM) temsil edilebileceğini söyledik. Kongrenin bu denli önemli olduğunun onlar da farkında, onlar da buna sıcak bakıyor ve kongrenin gerçekleştirilmesi sadece bizim talebimiz değil, kendilerinin de talebi. Fakat bir süreç gerekiyor, çalışma gerekiyor ve bu ziyaret de bu çalışmalardan biriydi. Biz bu çalışmaları sürdürüyoruz. Onlar da sürdürdüklerini söylüyorlar. Şartlar oluşursa kongrenin gerçekleştirilebileceği konusunda görüş alışverişinde bulunduk.
Bu ziyarete ciddi bir karar alındı gözüyle bakılabilir mi? Yoksa sadece konuyu güncellemek için mi yapıldı?
Biz bu ziyareti, ciddi bir karar almak için gerçekleştirmedik. Bu ziyaret, kongreyi güncellemek ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunmak için gerçekleştirdik.
Son süreçte ne kadar yumuşama yönünde bir meyil olsa da PKK ile PDK arasında bazı itilaflar var. Görüşmelerinizde bu konu konuşuldu mu?
Kürt partileri arasında, geçmişte özellikle 90’lı yıllarda, silahlı çatışmalara varmış iktidar paylaşımı temelli veya farklı düşüncelerden kaynaklı itilaflar olmuştur. Ancak günümüzde bunlar minimize olmuş. Biliyorsunuz 90’lı yıllarda uzun evrimli silahlı çatışmalara varan sorunlar vardı. Fakat, dünya güçleri Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederken bizim isteğimiz, Kürtler kendi aralarındaki düşünce farklılıklarını ve hegemonik yaklaşımları bir kenara bırakarak birliklerini sağlamasıdır. Biz bunu dile getirdik. Tabi biz, PKK adına değil HDP adına oradaydık. Güneyli Kürt partileri arasında da görüş ayrılıkları var. Biliyorsunuz 8 aydan fazla bir süreden sonra hükümeti kurabildiler.
“MESUD BARZANİ ÖZERİNE DÜŞENİ YAPABİLECEĞİNİ SÖYLEDİ”
Basına yansıyanlara göre barış sürecinin yeniden aktive edilmesi konusunda Sayın Mesud Barzani’den rol üstlenmesini talep ettiniz.
KBY Başkanı Neçirvan Barzani ve de özellikle Sayın Mesud Barzani, Kürtler ve dünya siyaseti nazarında ağırlıkları olan şahsiyetler. Kürdistan Bölge Hükümeti’ni de dahil edersek, bu liderlerin uluslar arası arenada resmi anlamda muhatap alınma durumları var. Bu durum onlara şu rolü biçiyor; Kürdistan coğrafyasında savaşı öteleyen ve sorunların çözümünde demokratik yol ve yöntemleri önceleyen yaklaşımlar ne kadar gelişirse Kürtler de kendi topraklarında daha rahat yaşarlar ve Kürtler arası diyalog daha rahat gelişir. Bunun için özellikle Sayın Mesud Barzani’nin, Kürt sorununun çözümü konusunda daima bir katkısı olmuştur ve olabilir. Kuzey’de Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü kendisinin de talebi. Kendisi de bu konuda özerine düşen şey ne ise yapabileceğini söyledi.
DAİŞ’ten önce Ankara ile Erbil’in iyi ilişkileri vardı ancak DAİŞ’ten ve özellikle bağımsızlık referandumundan sonra, Ankara’nın malum tutumundan dolayı, o ilişkilerde bir kırılma yaşandı. Sizce Mesud Barzani’nin öyle bir gücü var mı?
Biz olayın bu yününe bakmıyoruz. Türkiye nazarında ağırlığının olup olmaması ayrı bir konu. Biz Kürtler arası ilişkiler boyutuyla yaklaşıyoruz. Orada resmi temsiliyeti olan bir yönetim var. ABD, İngiltere, Fransa ve hatta dünya bu yönetimi dikkate alıyor. Türkiye’de düşüncelerini dikkate alıyor. Ama taleplerini dikkate alır veya almaz bu ayrı konu.
“LEYLA ZANA’NIN ZİYARETLE HİÇ BİR İLGİSİ YOK”
Güney siyasi kulislerinde sayın Leyla Zana’ın bu ziyarette aracı olduğu şeklinde bilgiler dolaştı. Bu doğru mu veya ziyaret talebi kimden geldi?
Kesin olarak söylüyorum bu doğru değil. Sayın Leyla Zana’nın bu ziyaretle hiçbir ilgisi yok, zaten kendisi bu dönemde siyasetle ilgilenmiyor. Tekrar söylüyorum, bu yanlış bir bilgidir.
“ÖCALAN HİÇ VAZGEÇMEDİ AMA BARIŞ SÜRECİ ERDOĞAN’IN GÜNDEMİNDE DEĞİL”
Sayın Öcalan’nın barış sürecinin aktive edilmesi yönünde defalarca yaptığı çağrılara rağmen Türk hükümetinin bu çağrılara karşı tutumu malumunuz. Ankara’nın Rojava ile ilgili tutumunu da göz önünde bulundurursak barış sürecinin tekrar başlatılması ne kadar mümkün?
Sayın Öcalan’ın 2013, hatta daha öncesinden beri barış süreciyle ilgili çalışmaları var. Attığı adımlar var. Türkiye ile masaya oturmuşluğu var. Bu düşüncesinden hiç vazgeçmedi. Biran önce sürecin başlaması ve Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümü için çalışmaların başlatılması, bizim de talebimizdir. Ama hükümet ne kadar ciddi? Bu işin neresinde? Bunlarla ilgili kaygılarımız var. Erdoğan ve hükümeti, özellikle son seçimlerden sonra sertleşti. Kayyumların atanması, mahkemelerle cezalandırarak terbiye etmeye çalışması ve benzeri uygulamalardan dolayı, Erdoğan ve iktidarına kaygıyla bakıyoruz. Onun için barış süreci gündemde değil.
“SADDAM DA ‘PEŞMERGE SİLAH BIRAKSIN’ DİYORDU”
Türk hükümeti ve ona yakın çevreler sürekli HDP’nin PKK ile arasına mesafe koyması gerektiğini dillendiriyorlar. Toplumsal taban da göz önünde bulundurulduğunda mesafe konulabilir mi?
Enfal katliamı döneminde Kürt köyleri yakılıp yıkılırken, Halepçe’de Kürtler katledilirken Saddam, ‘Peşmerge silah bıraksın, Peşmerge olmasaydı ben Kürtleri öldürmezdim’ diyordu. Bu söylem iktidardaki diktatöryal yönetimlerin hepsi için geçerli. PKK bir realitedir ve bu realite görülmeden siyaset yapılamaz. Türkiye’de yapamaz. Ki 2013, 2014 ve 2015’te PKK Lideri Abdullah Öcalan ile defalarca masaya oturmuşsun. Niye oturdun o zaman? PKK ayrı, HDP ayrı, Kürtler ayrı. Bu şekilde olmaz; burada bir hak mücadelesi var, Kürtlerin talepleri var.
Çözüm süreciyle ilgili HDP’nin projesi ne? HDP ne istiyor?
Geçmişten beri demokratik yol ve yöntemlerle Kürt sorununun çözümünü talep etmişiz. Kürt sorunu çözüme kavuşturulmadığı sürece, Türkiye’ye de demokrasi gelmez. Çözüme yönelik adımların atılması gerekiyor. Nasıl çözülür? Bu tartışmalı bir konu; bağımsızlık isteyenler olabilir, federasyon isteyenler olabilir, Avrupa Yerel Yönetimler Şartnamesi temelinde talepler olabilir. Bunlar sürecin başlatılmasından sonrasını ilgilendiren konular. Şu bir gerçek: Kürt meselesi var ve resmi, demokratik bir siyasi parti olarak HDP bu sorunun barış içerisinde, demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesini istiyor. Türkün ne hakkı varsa, Kürdün de o hakkının olması gerekiyor.
Özellikle güvenli bölge üzerinden Rojava’da yaşanan son gelişmelerle ilgili değerlendirmeleriniz neler?
Rojava’da yönetim (Suriye yönetimi) dağıldıktan sonra Kürtler kendi coğrafyalarına, kendi insanlarına ve haklarına sahip çıktılar. Bununla beraber Kürt bölgesinde yaşayan ve Kürtler kadar ezilen başka halklar da var ve bunlarla oluşumu sahiplendiler. Daha önce bu halkların hiçbir hakkı yoktu, Kürt kimliği kabul görmüyordu. Burada Kürtler bir statü talebinde bulundular ve DAİŞ’e karşı savaşta uluslar arası alanda da kendilerini kanıtladılar. Kürtler, ne kadar kahraman olduklarını, kendilerini nasıl savunduklarını gösterdiler. Bu temelde Rojava’ya bir statü verilmesi ve bu statü ile yönetilmesi gerektiği konusunda düşüncelerimiz var. Bu onların düşüncesidir de aynı zamanda ve sorunu çözmenin yolu budur. Bu merkezi yönetimle oturularak çözülebilir. Türkiye’nin oraya müdahalesini doğru görmüyoruz. Türkiye müdahale ederse Suriye’de istikrarsızlık devam eder. Komşu olarak Türkiye’nin yapacağı şey; oradaki Kürtlerin, diğer halkların ve merkezi yönetimin kendi aralarında anlaşmalarına yardımcı olmak olmalı. Türkiye bunu teşvik etmelidir. Ben oradakileri tanımıyorum deyip müdahale etmesi Suriye’de gerginliği daha da artırır ve bu Türkiye’nin lehine değil aleyhinedir.
“İRAN REJİMİNDEN DOLAYI ROJHELAT İLE İLİŞKİLERİMİZ İYİ DEĞİL”
Doğu Kürdistan’da 12 milyondan fazla Kürt var. HDP’nin burayla ilgili yaklaşımı nedir?
HDP, Kürdistan’ın 4 parçasındaki Kürtleri aynı görüyor. Sykes-Picot ile Kürtler parçalara ayrılmıştır ancak aynı halk ve aynı ulustur. Dolayısıyla HDP’nin yaklaşımı, tüm parçalardaki Kürtlere eşit şekilde olmalıdır. HDP, Bakur’daki Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerine nasıl yaklaşıyorsa Rojava, Başur ve Rojhelat’takilere de o şekilde yaklaşmalıdır. Bu olması gereken yaklaşımdır. Ancak diyaloglar (Rojhelat ile) iyi değil çünkü rejimden (İran) kaynaklı sıkıntılar var. Geçen sene Rojhelat’ta yaşanan depremde biz oraya yardım malzemeleri göndermek istedik ancak İran rejimi bize müsaade etmedi. Bunun için orası ile ilişkiler iyi düzeyde değil ancak yine de oradaki siyasi partilerle diyaloglarımız var.
Başur ve Rojava’ya baktığımızda hep dış müdahalelerden sonra Kürtler bir statü elde edebildiler. Irak’ta Saddamlı Baas rejiminin dış müdahale ile devrilmesi ve Suriye’de iç savaşın çıkması gibi. İran rejimi ile ABD arasında nükleer anlaşma temelli gerginlik yine had safhada. İran’a bir askeri müdahale öngörüyor musunuz?
İran’daki Kürtler Humeyni zamanında bazı haklarını elde edebilmek için bir girişimde bulundular ancak başarıya ulaşamadı. Biliyorsunuz Şah devrildiğinde Kürtler de önemli bir rol oynadılar ancak daha sonra bunun statüsünü oluşturamadılar. Bunu sonu çok acılı oldu ve hala Kürtler orada düşüncelerinden dolayı idam ediliyor. İran rejimi orada demokratik istemlerin dile getirilmesine müsaade etmiyor. Genel manada Ortadoğu’da rejimlerden kaynaklı demokratik yaşam anlayışı gelişmemiş durumda. Sadece dış müdahalelerde değişimler yaşanmış. Bilindiği gibi 22 Arap devletinin sınırları harita üzerinde cetvelle çizilmiş. Irak ve Suriye’de dış müdahaleler olmasaydı buralarda da değişimler yaşanmazdı zira onlar da İran gibi diktatoryal yönetimlerle yönetiliyordu. Ancak İran’a bir dış müdahale ihtimalinin zor olduğunu söyleyebilirim. ABD Başkanı Donald Trump, İran konusunda sert tutumuyla tanınan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’u görevinden aldı. Bana göre bu devletlerarasındaki gerginlik devam edecek ve bu gerginlikten dolayı ABD, İran’ın öcü gösterecek ve Araplar üzerindeki etkisini artıracak. İran’ın yıkılması veya rejiminin değişmesi büyük güçlerin hesabına gelmiyor. Dolayısıyla askeri müdahaleden ziyade ara ara bu tür gerginlikler yaşanabilir.
“BAĞDAT’TA GÖRÜŞMEK İÇİN BERHEM SALİH’TEN SÖZ ALDIK”
Süleymaniye’de Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, YNK ve Goran Hareketi yetkilileriyle görüştünüz. Ziyaretin bu ayağı nasıl geçti?
Evet Sayın Berhem Salih’le görüştük. Şunu söyleyebilirim ki oradaki görüşmelerimiz de en az Erbil’deki görüşmeler kadar verimli geçti. Karşılıklı düşünce alışverişlerinde bulunduk. Sayın Berhem Salih’ten önümüzdeki süreçte Bağdat’ta görüşme gerçekleştirmek için söz aldık. Tarihi kesin değil ama yine bir heyet halinde Bağdat’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Sayın Salih’te bundan memnunluk duyacağını söyledi.
BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN UZAK DEĞİL
Filistinlilere devlet hak olarak görülüyor ancak söz konusu Kürtler olunca bu hak unutuluyor. Sizce, herhangi bir parçada da olsa Kürtlerin devleti olmalı mı?
Kürtler, Ortadoğu’da ve bütün dünyada yaşayan insanların sahip olduğu tüm haklara sahip olmalı. Ortadoğu’da 40 milyon nüfusa sahip Kürtlerin bir devleti olmadığı zaman, sürekli saldırılara maruz kalırlar. Kürtlerin talebi olması durumunda, hangi parçada isterlerse orada devletlerinin olması lazım. Biz geçmişte, şartlar ne olursa olsun bağımsız-birleşik Kürdistan’ı savunurduk. Bu yine bizim bir hayalimizdir. Dünyada değişik konjoktörler var değişik şartlar var ama hangi parçada olursa olsun Kürtler, kendilerini nasıl iyi hissediyorsa öyle yaşamaları lazım. Fakat, bağımsız Kürdistan çok uzak değil. Hem Güney hem de Rojava için uzak değil.